Trabzon uçağında Sanlı Kaptan "Bu sabaha karşı İlker'i kaybettik biliyorsun değil mi?" diye mırıldandı. Yani hep beklediğimiz mucize gerçekleşmedi. İlker Ateş'i, sevgili İlker abimizi kaybetmiştik! Sonra radyolar, televizyonlar paylaştılar büyük acıyı. Gördükleri, ulaştıkları yerde de bize uzattılar mikrofonu; İlker abiyi anlatır mısınız? Nasıl anlatayım ki? Bu mesleğe 40 yılını verdi. Muhabirlikse muhabirlik... Nice ismi büyük gazeteciler Çernobil'in adını anmaya korkarken, İlker Ateş, can dostu Kazım Kanat'la tuttu Çernobil yolunu... Polonya'yı sallayan Valessa'yla yaptığı röportaj da, gazetecilik dersi niteliğindeydi... Futbol nasıl asla sadece futbol değilse, spor yazarı da asla sadece spor yazarı değildi, gazeteciydi... Bunu kanıtlayan büyük ustalardan biriydi İlker Ateş... Çok gazete yönetti ama hiçbirine torpille tayin olmadı! Kalemi hep cebindeydi ama o kadarla da yetinmiyordu. Şu son 10-12 yıl hariç, fotoğraf makinesini de boynunda taşıdı hep. Oysa foto muhabiri değildi ama çok iyi bilirdi ki bir gün hiç ummadığı yerde gerçek bir haber karşısına çıkarsa hazırlıklı olmalıydı... Gerçek gazeteciler bunu düşünürdü. O son mohikanlardan biriydi özetle. Bugün, bu meslek hayasızca saldırıya uğrarken, İlker Ateş'lere çok ama çok daha fazla ihtiyacımız olduğu açık. Şimdi bize düşen, onlar adına da bu savaşı sürdürmek. Bıkmadan, yılmadan ve cesaretle. Şeref dolu bir ömrü tamamladı İlker abi. İnanıyorum ki sevgili dostları onu "Burada da buluştuk" diyerek gülücüklerle karşılamışlardır. En başta da sevgili eşi... Sonra Kazım abi, Vedat abi... Dün İzmit'in Değirmendere'sinde, selvi ağaçlarıyla süslenmiş ebedi istirahagâhına uğurladık onu. Sessiz, sakin, cennet gibi bir ortam orası. Pardon, sessizliği bozan tek şey, yaklaşık 200 metre aşağıdaki stattan gelen "goooooll" sesleri.. Öylesine güzel bir yerde yatıyor İlker abi. Hafta boyu sessiz, hafta sonu ise onun çok alışık olduğu gibi, futbol sesiyle çınlıyor Değirmendere mezarlığı. Nur içinde yat İlker abi...