"Ula Belediyespor da nedir! 25 kişi oynasalar yenemezler bizi." Trabzon'dan gazeteci arkadaş Orhan Çavuşoğlu aynen öyle söylemişti. Bugün rövanş maçına çıkıyor Trabzonspor. Hani o umutların tükendiği karşılaşmaların rövanşına. O gün hedefi o noktaya kadar getiren takım hâlâ formanın içinde. Üzerine birkaç takviye de yapıldı. Fakat sahada koşturanlar eşit olmasına rağmen kazanamıyor Trabzonspor. Manisa maçı sonrası yoruma ne yazık ki "İşte bu şekil sahada amaçsızca dolaşmaya ruhsuzluk denir" diye yazmıştık. Hazırlık kampında fena değildiler. Deplasmanda Toulouse maçını oldukça iyi oynamışlardı. Orada ortaya çıkan gerçek bu takım çift forvet oynamalıydı. Çözemedi hocamız. Sonra Bursa mücadelesi; özellikle 12'de golü yedikten devre sonuna kadar takım hareketi mükemmeldi. Ama devamı gelmedi. Müdahale etti hocamız. İyi giden hareketi fark edemedi. Yanındakilerde uyaramadı. Resmen bozdu takımı hoca. Takımın iyileri Selçuk ve Barış'ı kenara aldı.
Doğrusunu bulamadı Sahada gezinen Gabriç'i içeride tuttu. Ondan sonra ne çift forvet ne de başka bir şey aynı yapıyı geri getirmedi. Takımın hocası tereddüt içinde. Ne uygularsa tutar bulamadı bir türlü. Her oyunda yeni bir şey deniyor. Buna çuvallama derler futbolda. Rotasyon başka bir şey. Oyun şablonu belli olur. Takım hareketi oturur, kimin oynadığı fark etmez bir çizgi oluşur, işte o zaman yaptığın değişiklikler doğru kabul edilir. Bizimki hâlâ takım doğrusunu bulamadı. Orhan kardeşim çok haklı. Trabzonspor'un kazanmasını gerektiren çok şey var arkada. Forması, havası, tarihi, milyonların gönül birliği. Daha ilk maçtan yazmıştım. Hiçbiri kendisi gibi değil. Titreyip kendilerine gelebilseler. Bir hatırlasalar bordo-mavili formayı taşıdıklarını. Kendi futbol geçmişini. Kimlere karşı oynayıp kaybettiklerini. O zaman "Taraftar oyunumuzu olumsuz etkiliyor" saçmalığını söylemezler. O coşkuya, o bütünlüğe ayak uydurur, futbolun güzelliklerine dalarlar.