Milli Takımımız, 2010 Dünya Kupası'na katılabilmek için 3 zorlu sınav daha verecek. Bu işin Fatih Terim ile olamayacağını, zira takımımızın bir sistemi bulunmadığını ve hocanın maçın yaklaştığı günlerde formda elemanları toplayarak onların göstereceği performansla başarılı olmaya çalıştığını belirtmiştim. Terim sadece medyaya hava atıp "Garanti veriyorum Güney Afrika'ya gideceğiz. Bana güvenin" demekten başka bir şey yapmadı ve astronomik ücretleri cebine indirip gününü gün etmeye baktı. İşte varılan sonuç. Hâlâ "Benim takımım, benim futbolcularım" demekten başka bir uygulaması yok. Bunun sonucu da Bosna Hersek gibi dünya futbolunda esamesi okunmayan bir takımın gerisinde kalıp elimizden dua etmekten başka bir şey gelmiyor. Bir örnek de Kayseri'deki maç. Ancak Tuncay, Emre ve Arda'nın üstün yetenekleri ve başarılarıyla galip gelebildik. Ne taktik, ne sistem vardı. Tesadüflerden kazanılan goller dışında Estonya'dan daha kötü futbol sergileyerek zor bir galibiyet aldık. Acaba Terim yatağına girince "Aldığım paranın karşılığını veremiyorum" diye vicdan azabı duyuyor mu?
Yabancı serbest olmalı Bu milli maç da açıkça gösterdi ki kulüplere tanınan yabancı kontenjanı ay-yıldızlı formanın başarısında etkili olmamaktadır. Zira şu anda 8'i yabancı, biri de Türk pasaportlu 9 futbolcusu bulunan F.Bahçe, A Milli Takım'a Volkan, Gökhan, Önder, Emre, Kazım ve Semih olmak üzere hemen her maçta yer alan 6 futbolcu vermektedir. Form yolunda olan Mehmet Topuz ile Özer de her an çağrılabilir. Buna karşılık Avrupa'da kupa peşinde olan takımlarımız kadrolarında çok sayıda yabancı bulunan futbolun en ileri ülke kulüpleriyle mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Federasyon en azından (6+serbest) formülünü uygularsa mali durumu iyi olan kulüplerimiz Avrupa maçlarına daha güçlü ekiplerle sahaya çıkma imkanını bulurlar. Kaliteli yabancıların futbolumuzu kalkındırdığnı kimse inkar edemez. Bu da ayrı bir kazanç olur.