Şerefli mağlubiyetlerden dünya futbolunun büyük takımlığına nasıl yükseldiğimizi doğru düzgün analiz eden hiçbir futbol adamı hatırlamıyorum. Mesela "Türkiye hangi tür futbolu oynuyor?" sorusunun bir karşılığı neredeyse yok. Bizim bir futbol ekolümüz yok mu acaba? Bence var. "Hücum ağırlıklı ısıran futbol" diye tarif edebilirim bizim oyunumuzu... Defansı beceremeyen, defansif zaaflarını mümkün olduğunca hücum aksiyonları ile kapatmaya çalışan bir futbol mantalitesine sahibiz. Çünkü, altyapı anlayışımız olgunlaşmadı, oyuncularımızın yeteneklerinin yanına temel futbol bilgilerini eklemesini sağlayacak futbol kültürümüz yeterince olgunlaşmış değil. Bu anlamda gidişatın iyi olduğunu belirtmekle beraber, üst düzey futbol dünyasının bu olguyu tartışmasında yarar var. İşte bu yüzden, Rijkaard'ın rotasyon sistemini bile saha içi sonuçlara göre ele alıyoruz.
Şimdilik eleştiri almıyor Elano'lu, Baros'lu, Keita'lı, Kewell'lı ve Arda'lı kadroda Aydın'a yer açmaya çalışmasını algılamakta zorlanıyoruz. Emin olun ki şu ana kadar saha içi sonuçları iyi gittiği için "Rijkaard modeli" yerle bir edilmedi. Ankara karşısında küçük bir sallantı bile hemen "güçlü takımla oynanmadı" tezinin yükselmesine neden oldu. Oysa, bugünün müthiş Barcelona'sının temelini atan Rijkaard'ın felsefesinde alt yapıdan oyuncu kazanmak önemli yer tutuyor. Geniş kadroların içinde oyuncu olarak oynamak ve teknik adam olarak yönetme tecrübelerine sahip bir futbol kişiliği olarak Rijkaard "rotasyon" mantığının Türkiye'ye yerleşmesinde büyük katkı yapacak. Çünkü bu mantık, en çok genç futbolcuların işine yarayacağından futbolumuz açısından doğru bir hamledir. Derwall ile kalıpları kıran ve ülke futbolunun önünü açan Galatasaray, Rijkaard ile "rotasyon" çerçevesi içinde genç oyuncuları kazanma ve cesaretle sahaya sürme alışkanlığı edinecektir.