Lige verilen milli maç arasında, son şampiyonluktan bu güne kadar yaşananları değerlendirelim istedik. Trabzonspor son şampiyonluğunu, 1983-1984 sezonunda M. Ali Yılmaz'ın başkanlığında ve Ahmet Suat Özyazıcı'nın teknik direktörlüğünde yaşamış. O günden bu yana kendileri de dahil olmak üzere 7 ayrı başkan ve 24 hoca kulübe hizmet vermiş. Geride kalan çeyrek asırlık sürede "şampiyonluk" hedefi ile yola çıkılmış. Dünya döndüğü sürece Trabzonspor var olacağı gibi, hedef yine aynı olacaktır. Gelin görün ki, senci benci kavgaları, İdmanocağı-İdmangücü ikilemi, yeni gelenin "enkaz devraldık" mantığı ile kulübü sağlıklı temellere oturtma ve gelecek yönetimlere "dikensiz gül bahçesi bırakma" hayalleri, yerlinin yerlisi ütopyası, yakın dönemde yaşadığımız "kara gömlekliler" tarafından gasp edilen şampiyonluklar, elde patlayan transfer bombaları, bal yapmayan arı konumundaki altyapı ve en üzücüsü "düşene vurmak sevaptır" mantığı ile bekleyen ve her dönem sadece aktörleri değişen gruplar, diye uzayarak giden bir liste.
Çıkar kavgasına son 1967'de kurulduğunda Trabzonspor, her kesimin ana temasıydı bordo-mavi renkler. Günlük hayatımızda da sıkça tartışılan "devlet mi birey için, birey mi devlet için?" sorusunun cevabı, ilk yıllarda "bireyler Trabzonspor için vardır" şeklinde cevap buluyordu camiada. Artık Trabzonspor'un bireyler için var olduğu ortam yaratıldı. Sevinilen ve üzülünen Trabzonspor yerine "Yılmaz, Şener, Aktuğ, Albayrak" için ayrı ayrı sevinç ve hüzün bulutları kaplamadı mı gökyüzünü? Özyazıcı'nın, Sümer'in, Güneş'in, Yanal'ın başarılarında ve başarısızlıklarında iki ayrı kutup oluşturulmadı mı? Nerede kaldı Ali Osman Ulusoy'un başkanlığı ve Hayri Gür'ün teknik yönetimindeki başlangıç felsefesi? Ön yargılarımızı, kişisel hesaplaşmalarımızı bir kenara bırakıp, Trabzon'u "sözde değil özde üst kimlik" yaptığımız, göstermelik değil içten ve bilinçli birlik beraberlik oluşturulduğu gün "şampiyonluk" gelmiştir. 4-4-2, 4-5-1 bunlar hikâye...