Budapeşte'ye sanki turistik seyahate geldik. Bütün gazeteciler, "Gelmişken maçı da seyredelim" tadında. Eee ne de olsa iş İstanbul'da bitmiş. Rakibin bırakın kazanmayı, F.Bahçe'yi zorlayacak hali yok. Budapeşte büyük meydanları, harika kafeleri olan bir kent. Her yanı tarih kokuyor. Ama biz arkadaşım Raşit Ateş'le yine bir Türk lokantası bulduk! Yemek yerken gazeteci olduğumuzu öğrenen Honvedli bir taraftar yanımıza gelerek, "İstanbul'da 5 yedik. Bugün de 6 yeriz" demez mi? Anladık ki taraftarın da umudu yok! Eski otobüsler, milattan önceden kalmış tramvaylar... Hey gidi hey... Bunlar Avrupa Birliği'nde biz hâlâ kapıda bekliyoruz. Stada geldik. İn cin top oynuyor! "Şimdi bu maçın nesini yazacağım?" düşünüyorum. Seyircisiz, iddiasız maça ne yazılır ki? F.Bahçe günü idare eder vaziyette başladı. Henüz karşılaşmanın başında Alex, Deivid ve Dos Santos çok organize gelip golü yapınca, maçın iyice tadı kaçtı.
Testi kırılmadan... Daum, tam bir Alman olduğunu bu maçta da gösterdi. Disiplinli tavrıyla rakibi küçümsemeyerek her zamanki kadrosuyla sahadaydı. Sadece Gökhan'ın yerine Ali Bilgin, Emre'nin yerine de Selçuk oynadı. Yahu bu Ali Bilgin'i anlamak zor! Şans bulmuşsun kendini göstermen gerek. Böylesine zayıf bir rakip karşısında bile vasat. Bu kafayla giderse yedek kulübesine gecekondu yapar! Maçın en hareketli adamı bir pozisyonda ok gibi fırlıyor. Bizim Bilica onu düşürerek kırmızı görüyor. Yahu bırak gitsin. Gol atsa ne olacak? Takımı böyle bir rakip karşısında 10 kişi bırakmaya değer mi? Kırmızı kart Honvedli oyuncuları cesaretlendirdi.Tüm bunlara rağmen rakip F.Bahçe'nin ayarı değil! Sonuç... F.Bahçe'nin böylesi bir hazırlık maçına daha ihtiyacı vardı. Ama bu kez maçı kendileri değil UEFA aldı! Ama hep böyle çıtır takımlar çıkmaz. Şu anda Bilica'yı yerden yere vuruyor olabilirdik. Savunmada büyük arıza var. Daum, testi kırılmadan hazırlıkları tamamlayıp Avrupa macerasını sonuna kadar götürmeli. Beklentiler çok yüksek. Ben değil, taraftar söylüyor!