Lafı hiç evelemeden gevelemeden erkekçe söylüyorum: Milli Takım'a hiç güvenmemiştim. İngiltere'ye bu sahayı dar eden, deyim yerindeyse top bile göstermeyen İspanyolların bizi de hırpalayacağını düşünmüştüm. İtiraf ediyorum, acayip yanıldım. Müthiş bir ilk yarı oynadık, klasik 4-4-2 düzenini inanılmaz bir disiplinle uygulayıp havalı İspanyolların yüreklerini ağızlarına getirdik. Bloklar arasındaki mesafeyi hiç açmadık, alan darattık, kademelere tam zamanında girdik, rakip kalede pozisyon bulduk, oyunun temposunu istediğimiz gibi ayarladık, tek kelimeyle şaşkına çevirdik onları. Torres ne yapacağını şaşırdı, Senna, Aurelio'nun gölgesinde kayboldu. Futbolcularımız hem rakibe nefes aldırmadılar, hem de aktif dinlenme yaparak soluklandılar.
İşimiz çok daha zor Terim ikinci yarının başlarında Semih'i çıkarıp Ayhan'ı oyuna aldı. İspanyolların üzerimize daha fazla geleceğini hesap etti, Nihat'ı ileride tek bıraktı. Düşüncesi kağıt üzerinde doğruydu ama sahaya yansıması öyle olmadı. Semih çıkınca oyunda top tutamadık, bu fırsatı değerlendirip bizi sıkıştırdılar. Tek kelimeyle bu maça hiç yakışmayan talihsiz bir gol yedik. Bu iyi futbolun hakkı kesinlikle en azından bir puandı. Ne diyeyim, 'adaletin batsın futbol.' Şimdi çarşamba günü işimiz çok daha zor. Çünkü bu defa onlar işleri çok daha sıkı tutacaklar. Dün gece gördükleri rüyayı kolay kolay unutamayacaklar. Ama yazık oldu, korkuttuğumuzla kaldık. Bana göre ikincilikteki en önemli rakibimiz Bosna da Belçika'yı deplasmanda yendi. Bundan sonra yol haritamız çok daha zorlu. Bakalım bu yükü kaldırabilecek miyiz?