Beşiktaş kazanırsa lider olacaktı. Diğer hallerde ise Sivas yine puan tablosunun başında kalacaktı. Sivas'ta hava soğuk ama yağış yoktu. Nem oranı da İstanbul'a nazaran azdı. Yüzde 36! Maç öncesi hakim olan düşünce ise güzel bir 90 dakika olacağıydı. Beşiktaş sahaya Delgado, Cisse ve en önemlisi Nobre'siz bir kadro ile çıktı. Tam öğrenemedim ama tahminim
Nobre'nin hafif bir sakatlığının bulunduğu şeklindeydi. Çünkü sağlam bir Nobre mutlaka ilk 11'de olurdu. Bir de Ernst'in beraber oynamaktan daha mutlu olduğunu söylediği Cisse'nin oynatılmayışına kafam takıldı. Takıldı takılmasına da etrafta o kadar çok Cisse aleyhtarı vardı ki benim kafamın Cisse'ye takılması kimseye bir şey ifade etmedi. Maça Beşiktaş son zamanlarda sıkça tekrarladığı gibi çok istekli başladı. Ancak "Çok istekli başladı" lafını Sivasspor için de kullanmak gerekti. Sivas'ın önde basması, ikili mücadelelerde daha baskın oluşu ilk 30 dakikada topa daha çok sahip olan takım olmasını sonucunu doğurdu. (Bilmiyorum istatistiklerde öyle mi çıktı?) Sonra Beşiktaş dengeyi kurdu. Rakip kaleye daha çok gitmeye başladı. İlk devreden aklımda kalanlar, karşılıklı kaçırılan iki uygun gol pozisyonu ile Beşiktaşlıların rakip sahada hiç bir kafa topuna sahip olamayışları oldu. Görünen, önce yorulanın veya basit bir hata sonucu gol yiyenin kaybedeceği, aksi takdirde maçın berabere biteceği görüntüsüydü.
Hocaya bir soru İkinci devrenin başlarında beklenen görüntü gerçekleşti. Beşiktaş savunmasının boş bıraktığı Tum golünü attı. Sonra maçın şekli "her an her şey olabilir" e dönüştü. Yusuf-Tello işbirliği ile nefis bir gol atan Beşiktaş beraberliği buldu. Son 20 dakikada Delgado-Nobre girdi. Holosko-Bobo çıktı. Oyun biraz değişti ama skor değişmedi. Yani "Ne şiş yandı, ne kebap." Şimdi Beşiktaş şampiyon olabilmek için puan kaybetmeden rakibinin puan kaybetmesini bir adım geriden kollayacak. Ben de kafamda kalan bir soruyu Denizli'ye soracağım: "Neden Nobre ile başlamadınız?"