Türkiye'nin en büyük kulübü şüphesiz Fenerbahçe'dir. Parasal yönden böyle olduğunu, kısa süre önce 118 milyon euro'yu aşan varlığı ve Avrupa'nın da 19. sırasında olmasıyla ispat etmiştir. Büyüklüğünü, milli küme olan ve Türkiye Ligi'nin de başlangıcı sayılan şampiyonalarda en çok (11 defa); yeni adıyla da Süper Lig'de 17 defa kupayı müzesine götürmekle futbolda da ispat etmiştir. 100. yılında kazandığı 9 branştaki 120'yi aşan kupayla diğer branşlarda da rakipsiz olduğunu ortaya koymuştur. Fenerbahçe'nin Türkiye'nin en popüler ve en çok taraftarı olan külübü olduğu malum. Ama Galatasaray'da bir şirket, Beyoğlu'nda 2000 taraftar arasında yaptığı bir anketle sarı-kırmızılı takımı 1-2 puan önde gösterip Adnan Polat'ın sevinmesine ve gerçekmiş gibi bunu açıklamasına; bu haberi doğru sanan bir Alman şirketini kendi yapmış gibi yayınlamasına şaşmamak da elde değil. Taraftar çokluğu önce seyirciyle ölçülür. 55 bin kişilik stadını 35 bin 600'ü kombine olmak üzere her hafta en pahalı giriş ücretlerine rağmen dolduran, resmi ürünlerin satışından vergi hariç yılda 50 milyon lira kazanan, medyada her ay kulübü, başkanı, futbolcuları en çok konu olan ve şirketlerin reklam eşantiyonları üzerindeki rozet dolayısıyla en çabuk biten kulüp de Fenerbahçe'dir.
Bazıları görmüyor Bir büyük gazetenin yazı işleri müdürü, "Gazetemiz Fenerbahçe'nin galibiyetlerinde en az 70 bin fazla satmaktadır. Diğer maçlarda tirajımız değişmez" demiştir. Fenerbahçe'nin işgal yıllarında Anadolu'ya silah taşıdığını, şehitler verdiğini, o yıllarda İstanbul'da oynanan iddialı maçlarda İngilizleri yenerek Türkiye'nin gururu olduğunu ve bu nedenle çok tutulduğunu bilmeyen Avrupa'daki üçüncü nesil, UEFA Kupası dolayısıyla belki Galatasaray'ı meylediyor ama dünyanın çok yerindeki dernekleri, halk arasındaki sevgisi, sarı-lacivertlileri ayrıcalıklı kılıyor. Ve bunu ancak bazı körler göremiyor.