İlk yarım saati kâbus gibi geçiyor maçın. Kanatlara iniyor Galatasaray olmuyor, ortadan deniyor yine bir şey yok. Tadı tuzu yok yani yaptığı hiçbir şeyin. Ve sanki % 40'lık bir tempoyla yürüyor sahada sarı-kırmızılılar. Ankaragücü'nün istediği de bu olsa gerek. Topu geride durdurup ileride hızlı adamlarıyla -ve bunlar Murat ve Jaba oluyor- yoklama çekecekler. Karşılarındaki takım Galatasaray ama bunu yeterli görüyor Ünal Karaman'ın talebeleri. Sarı-kırmızılıların orta sahası henüz maça ağırlığını koyabilmiş değil bu dakikalarda... Bütün topları kolayca alıyor, ikinci topu rakibe teslim ediyorlar. Yüksek top kaybı yüzdesiyle oynuyor ligin en teknik ekiplerinden biri ve hem de 'halı gibi' bir sahada... Defansta kendilerini zorlayacak başka bir isim görünmüyor bu dakikalarda. 37'de uzun erimli bir şutla sarı-kırmızılı direklerin hatrını sorunca Ankaragücülü futbolcu, tribünler dalgalanıyor.
Avrupa dönüşü sorunlu Galatasaray için şöyle bir şey söylenebilir ilk yarı için; yorgun ve etkisiz, hatta isteksiz... Bir takımın en büyük düşmanı budur böyle maçlarda. Zaten Avrupa kupaları dönüşü bütün maçları problemli sonuçlarla bitiyor. Galatasaray, önce bunu aşmalı. Bu maçın kilidini açabilir ve kötü oynarken atacağı bir golle değiştirebilirdi maçın gidişini sarı-kırmızılılar ancak son an ne yapılacağı konusunda kafası net olmayan girişimciler gibi davranıyorlar sahada... Ve o gol... Kilidi açıp oyunun bütünündeki görüntüyü değiştirecek gol Lincoln-Baros işbirliğinde geliyor. Yine gönyeli bir pas bırakıyor usta krampon, ayağının sağ dış kısmıyla ve iyi bir plaseyle fileleri görüyor Baros. Ardından açılan kapıdan içeriye 'o büyük usta' Kewell yazılıyor bu kez 25 metreden çıkardığı nefis şutla... Yine bir yerinde bekleyiş ve son dokunuşla yine Baros elbetteki... Geldiği günlerde gördüğüm şeyi tekrar edeyim; Gol Kralı Baros...