Sisteme inanırım. Oyuncuların bir sistemi ne kadar zenginleştirtebildiğine de şahit olmuşluğum vardır. Bu öngörümü geliştirdim taktik ve sistem konusunda. Ama bu taktiğin Galatasaray ayağını örerken üçlü defans ve ikili forvet hattı için benim kadar öngörü sahibi olmak yetecekti. Ama sarı-kırmızılı yönetim alemin en öngörüsüz çaylaklarından birini takımın başına teknik adam olarak koyunca... Kalli'nin danışmanlığını düşündüler zahir. Komik mi? Yani ligin en alt sıralarında en az gol atan ekibine karşı hem de o takım 9 kişi kalana kadar hep topu 2 şut çıkarabilmiş olmak ve onca ustaya rağmen girdiğin her pozisyonu harcamak değil de benim bu kurgum mu komik? İlk çeyrek geçildiğinde ilk atağını yeni yapıyordu Galatasaray. Yani rakibini sürklase ederek ilk yarım saatte bence iki gol bulması beklenen Galatasaray, Ankaralı Eflatunların sersemlemesini bekleyecekti öyle mi? Hem de oyunu kurallar üzerinden yürüteceğim davasına katleden bir hakemle... Buna ihtiyacı var mıydı? Eee yok elbette. Getirin karşı karşıya kadroları. Var mı böyle bir ihtiyaç? Ayrıca gerekli mi?
Morale ihtiyacı var Tepeden tırnağa bilinç üzerine kurulmuş bir oyun kurgusuna ve morale ihtiyacı var sarı-kırmızılı ekibin. Bunun için 'damarlarındaki asil kana' kadar gitmeye gerek yok. Savaşmıyoruz; futbol oynanmasını ve seyri doyumsuz güzellikler istiyoruz. Bir sahne: Ümit, Hacettepeli bir gençle çatışıyor sahada. O genç, hakeme dönüyor, Ümit'in küfür ettiğini söylüyor. Eğer ettiyse bir anekdot aktarayım. Metin Oktay'a soruyorlar: "Baba tekmeyi yiyorsun ama arkana bile bakmıyorsun neden?" Cevap: "Bakar da tanıdığım bir futbolcu kardeşim çıkar, hem o hem ben mahcup oluruz!" Eğer o küfrü Ümit etmedi de bir orta yol arıyorsa yazıklar olsun o gence... Hacettepe mi? Eflatun hüznünde bir Ankara türküsüdür artık..