Aslında Tolga'nın hiç suçu yok. Suç onun 'kaleci' olmadığını göremeyen hocalarında. Üç sezon önce yazmıştım. "Trabzonspor kalesi bu çocuğa on gömlek büyük. Fazla ısrarcı olmayın, hem onu hem Trabzonspor'u yakmayın" diye. Ama ne hikmetse her gelen hocanın ilk tercihi oldu Tolga. Barcelona'da Valdez, Katalan kontenjanından oynuyor yıllardır. Bizim ki de Trabzonlu kontenjanından oynuyordur kimbilir? Ama bildiğim bir şey var. Trabzonspor'un bu kaleciyle büyük maç kazanması, Tolga'nın penaltı kurtarma ihtimalinden bile düşük. Çünkü cesareti yok, sezgisi yok, organizasyonu hiç yok. Galatasaray korner atıyor, Tolga da diğer arkadaşları gibi seyrediyor. Ne bir uyarı ne de hareketlenme. İkinci gol öncesi top 30 saniye Galatasaraylı futbolcuların ayaklarında dolaşıp duruyor, müdahale edecek bir Allah'ın kulu yok. Bu ağır yenilgide bütün suçu Tolga'ya yükleyip haksızlık etmeyelim. Sadece futbolcuların değil hocaların da form durumu önemlidir. Ersun Yanal birkaç haftadır formsuz. Dün Sami Yen'e sürdüğü 11 bunun göstergesi. Yoksa Yanal kalitesinde bir hocanın Galatasaray'ın en formda ve en üretken oyuncusu Arda'nın karşısına sakarlığı ile bilinen Tayfun'u çıkarması nasıl açıklanır? Ortalama futbol bilgisine sahip birisi Galatasaray karşısına üçü de neredeyse birbirinin kopyası üç forvetle çıkılmayacağını bilir. Ersun Yanal da bilmeli.
Havayı söndürdüler Dünkü 90 dakika gösterdi ki Trabzonspor erken havaya girmiş. Özellikle maçın ilk yarısında futbolcuların tümünde 'Maç bitse de gitsek' havası vardı. Hava demişken Gökhan Ünal'da duralım. Kendisi 'Gol kralı' saygımız var. Ama Trabzonspor'un kralı gibi davranıyor. Her topun kendisine atılmasını istiyor ve her golü kendisi atmak istiyor. Çok şey yapmak isterken de hiçbir şey yapamıyor. Trabzonspor'un ilk altı haftadaki makyajı dün gece Ali Sami Yen'de silindi, 'Takke düştü, kel göründü.' Ama umutsuzluğa gerek yok. Yeter ki herkes bu yenilgiden gerekli dersi çıkarsın.