Üç gol yemek ayıp Perşembenin gelişi çarşambadan belli olurmuş. Galatasaray'ın bu sezon Avrupa maçlarını perşembe oynayacağı Steaua karşısında çarşambadan belli olmuştu. Normalde bu çarşamba akşamı Şampiyonlar Ligi'nde Bayern Münih ile İstanbul'da oynaması gereken Galatasaray bu Alman devi yerine İsviçre'nin futbol cücesi takımı Bellinzona'nın karşısına perşembe günü çıkmak durumunda kalmıştı. Doğal olarak kadrosunun piyasası 100 milyon euro daha az değere sahip olan Bellinzona'ya elenmesini bırakın, berabere kalması bile düşünülemezdi. Ben bunu hayalimde bile acaba olabilir mi diye canlandıramıyordum. Çünkü işte o aradaki farkın bir nedeni kalite idi. Tabii ki bunun bilincinde olup kapanan takımı sahasında açmak zor da olsa Galatasaray'ın bunu yapması öyle ya da böyle gerekiyordu.
Üretkenlik yine yoktu Nitekim Galatasaray sazı eline hemen alsa da üretkenlik, sezon başından beri olduğu gibi yine yoktu. Savunmada bu sezon ilk kez üçlü oynayan, acemilikten Galatasaray bir de gol yemesin mi! Ama Galatasaray'ın bu takıma gol atmaması olası değildi. Zaten Kewell da buna razı olmadı. Ama ikinci yarı başlar başlamaz Galatasaray öyle bir gol yedi ki sanki Bellinzona 117 milyon Galatasaray 17 milyonluk takım görüntüsünde idi. Akabinde bu defa Baros 'saçmalığa' dur dedi. Sonrasında Galatasaray rakip 10 kişi kalmasına rağmen yine bal yapmayan arı pozisyonunda maça devam etti ve Bellinzona'nın Türk futbolcusu Gürkan'ın buna gönlü razı olmadı ve asistsi bari ben yapayım diyerek Baros'a 3. golü attırdı. Ama Galatasaray tekrar gol yemek için o kadar çırpındı ki son dakikada bu arzusu gerçekleşti. Lincoln'ün son saniye golü ise bu takımdan 3 gol yeme ayıbını örtemez.