Çabucak büyüyor bebekler. Acımasız bir "yarış"a yenilmek üzere insanlık. Biz mi zamanı, zaman mı tüketiyor bizi meçhul günümüzde. Evet, bana bir "kaçamak" anı kadar görünen süre, 5 yılı bulmuş bile. Ve 5 yıl sonra bir kez daha siz Fotomaç'ın değerli okurlarıyla birlikteyim. Kaygı, endişe ve telaşın rüzgârıyla bir kuru yaprak gibi oradan oraya savrulurken
çoğumuz, neler yitirdiğimizin farkına varmıyoruz demek ki. Yapacak bir şey yok, yaşamın eteklerine tutunmaktan başka. Biliyorsunuz serde şairlik var. Aldatılır, aldanır sık sık. "Kazanmak" denilen illetin hükümran olduğu şu fani dünyada şairler. Gene de kendilerine bir ömür sırt döneni bile sevmeden, düşünmeden edemezler. Belki de bu yüzden "tay-tay" dönemindeki bebekleri çağrıştırırlar o koca koca insanlar.
Eleştirmek işimiz İşim eleştirmek olduğu halde üzmekten, kırmaktan ödüm kopuyor. Bu yüzden de hayatta en son istediğim şeylerden biri birilerini eleştirmektir. Ama ne yazık ki sıkça yapmak zorundayım bunu. Görüyorsunuz işte, günümüzü yıldızsız geceye çeviren, "Uzaktan kumandalı" terörün vahşetini ve her yaz yüreğimizi de küle dönüştüren orman yangınlarının boyutunu. Bir yazar, hele de bir şair nasıl mutlu olabilir ki gözlerinden gözyaşı eksilmezken ülkesinin, çaresizliğe diz çökmüşken halk. Oysa bu açaklıkların ve bahtsızlığın hiçbirine layık değil Türkiyemiz. Dolayısıyla övülecek ve alkışlanacak şey ve kişi çoğalsın diye can atıyorum. Ve bildiğiniz gibi 15-16 yıldır F.Bahçe'yi yazıyor ve yorumluyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin en eski yol arkadaşı Sarı Kanarya'yı övecek gerekçe ve nedenlerim olsun diye totem yaptığım bile oluyor. Ama öyle şeyler oluyor ki eleştiri kaçınılmaz hale geliyor. Öyleyse bundan böyle eleştirilerim olursa - ki olacaktır - ne düşman ne de düşmanlık arayın. Bilin ki mutsuz olmak pahasına yapıyorum bu eleştirileri.