Ali Sami Yen'deki karşılaşmada Leverkusen adeta "savunma idmanı" yapmış ve kendi sahasında turu mutlaka geçeceğinin hesaplarını yaparak, sürekli savunmada kalmış, hücumu hiç düşünmemişti. Almanya'daki maçta ise Leverkusen bu defa adeta başarılı bir "hücum idmanı" yaptı ve 5 golle tur atladı. Leverkusen sokaklarında dolaşırken G.Saraylısı, F.Bahçelisi,
Beşiktaşlısı, Trabzonlusu umut doluydu. Oysa ben Alman futbolunu çok yakın takip eden biri olarak G.Saray'ı müthiş zor bir karşılaşmanın beklediğini ve işinin çok zor olduğunu biliyordum. Kura çekiminin ertesinde Fotomaç'ta yaptığım analizde G.Saray'ın tam kadrosunun sahada olması halinde şansların eşit olduğunu ve günlük formun önemli bir rol oynayacağını belirtmiştim. G.Saray bu maça tam kadrosu ile çıkmadığı gibi maçtaki formu tam anlamı ile bir felaketti. Dolayısıyla Leverkusen maçı çok rahat kazandı.
Zorunluluk ve tercih! Leverkusen büyük yıldızlardan oluşmayan ama "takım kimliği"ni tam anlamı ile ortaya koyarak oynanayan bir ekip.. G.Saray'da sahada 11 Türk oyuncusunun olması, gençlerin başarısı, elbetteki takdire değer. Ancak onların da yapabilecekleri bir yere kadar. Elinizde tecrübelerinin toplamı sahadaki 11'e neredeyse eşit olan Nonda, Song, Lincoln gibi yabancıları kenarda tutuyorsanız burada "maceraperestlik sularına" girmiş olmanız anlamına gelmekte. Zorunluluk başka, tercih başka şeylerdir. Feldkamp; Song'u sağda Nonda'yı en önde ve hemen arkasında Lincoln'ü oynatsaydı, Barış'ın da orta sahaya katkısı çok daha fazla olurdu. G.Saray'ın direnci artar, ortadan verilen boşluklar en aza indirgenebilirdi. G.Saray'da oynayacak çapta olmayan Sabri'den de kurtarıcı rolü beklenince hezimet kaçınılmaz oldu ve yine Skibbe kazandı.
HÜSEYİN ÖZKÖK