Bugün de her yerde, "F.Bahçe Alex'siz olmuyor" kıvamında yazılar okuyacaksınız. Maalesef şu anda okumakta olduğunuz yazı da onlardan biri. Çünkü haklılar. F.Bahçe gerçekten Alex'siz olmuyor. Türkiye'nin en kaliteli takımı olan F.Bahçe, Alex olmayınca anlaşılmaz biçimde yavan. Deivid beklenen inisiyatifi alamıyor. F.Bahçe büyük takımlara karşı iyi motive
olan, en üst düzey konsantrasyonla takım savunması yapan düşük profilli ekiplere karşı, gerekli olan hücum zenginliğini üretemiyor. Alex olmayınca; Lugano ve Edu'nun çıkardığı şişirme toplar, her yere yetişmeye çalışan Aurelio'nun çabaları, Semih'in fırsatçı arayışları pek bir şey ifade etmiyor. Soldan Carlos ve Uğur Boral'ın göstere göstere gelişleri, sağdan Gökhan Gönül'ün iyi niyetli ama zorlama bindirmeleri oyuna hiçbir renk katmıyor.
Küçük takım yok! Avrupa'nın üst düzey takımlarının maçlarında toplam faul sayısı 10'u geçmez. Eğer geçiyorsa anlayın ki, üst düzey takımın karşısındaki zayıf ekip faullerle rakibinin hızını kesmeye çalışıyordur. F.Bahçe-Belediye maçının ilk yarısında toplam 25 tane faul vardı ve bunların yarısını F.Bahçe yapmıştı. Bu şunu gösteriyor: F.Bahçe oyunu rakip yarı sahaya yıkması gereken bir maçta ortaya, modern futbolun gereklerini yerine getirmeye çalışan mütevazı rakibiyle itişip kakışmaktan öte bir tablo çıkaramıyor. F.Bahçe rakip kim olursa olsun, maç nerede oynanırsa oynansın aynı oyunu oynuyor. Taraftardaki iyimserliğin yegane sebebi Avrupa maçlarında başta Alex ve Carlos olmak üzere tüm takımın aşırı motive bir şekilde mücadele etmesi. Ama şu unutulmamalı: Şampiyonluklar büyük maçlarla kazanılıyorsa, küçük maçlarla kaybediliyor. Zico, "bir oyun tutturdum, gittiği yere kadar gitsin" diyor. Bir B planı var mı, emin değilim. Facebook'ta profillerinin başına, "ligin 2. yarısı başlasın da bir an evvel şampiyon olalım" yazan Fenerbahçeli arkadaşlarım şunu iyi bilsinler: Bu ligde İstanbul Belediye'den daha çok var!
BARIŞ ERTÜL