Delgado tırmanıyor Onun için şimdiye kadar hep "kötü" şeyler yazmıştım. Bu, Delgado ile ilgili ilk "iyi" yazım olacak. Geldiğinden bu yana "frikik", "korner" ve "topuk" işleri ile uğraşıyordu. Hep kendine oynar gibiydi. Birkaç "estetik" hareketle hem seyirciyi, hem kendini kandırıyordu. Yaklaşık 1.5 sezondur Zürih maçları dışında Delgado damgalı başka 90 dakikalar yoktu. Sorumluluktan uzak oynadığı için 90 dakikanın tamamını sahada bitiremiyor, kenara alındığı bazı maçlarda kulübeye ters ters bakıyordu. Son maçlarda Delgado tırmanışa geçmeye başladı. İçindeki cevheri yeni keşfetmiş bir görüntüsü var. Artık "kendine" değil, "takımına" oynuyor. Çok gecikmeli bile olsa Beşiktaş'ın 10 numarası olduğunu hatırlamışa benziyor. Rizespor maçı "playmaker" olarak oynadığı, en az top kaybı yaptığı ve jeneriklere geçecek bir gol attığı ilk maçtı. Peki Delgado'yu geçip, "Beşiktaş'ın son durumu nedir?" derseniz; söyleyeyim: Durum ne "iyi", ne "kötü", asla da "umutsuz" değil. Bunca faciadan sonra toparlanmak elbette zor. Buna karşın Beşiktaşlı futbolcular bunalımı atlatmak için olağanüstü çaba harcıyorlar. Üstelik seyirciyi yeniden kazandılar. Ligde aman aman kaybedilmiş bir şey yok. Şampiyonlar Ligi'nde ise Liverpool bozgununa rağmen Porto maçı final olacak. Beşiktaş, Porto'da lider de olabilir, sonuncu da... Bir dizi felaketten sonra Şampiyonlar Ligi'nde kalabilme şansını elinde tutan takıma "başarısız" denemez. Beşiktaş gidip, Porto'yu devirirse buna şaşırmam. Ancak bazı hazin gerçekleri kimse gözardı edemez. Bu takımın Ronaldo ve Zago'su yok. Bir de Bobo durunca gol atacak başka forveti de yok. Son söz... Beşiktaş'tan umut kesilmez.