İmparator döndü Yunanistan maçı sonrasını anımsayınız. Durum, porselen dükkanına fil girmiş durumuydu. Her şey bitmiş, sermaya tüketilmiş, elimizde bozuk morale çevrili küçücük bir umut kalmıştı... Hayal kırıklığına uğramış bir ülkede bu ufacık umut demir kapıyı açabilir miydi? Peki, "En güçlü olduğumuz anlarda, en zayıf mesajları verirken; en zayıf durumda en güçlü pozisyona geçebilir miydik?" Zordu... Bunun için mucize gerekiyordu. Mucize için liderlik, lider için de "şok" yaratacak radikal bir değişim gerekiyordu. Bu şok, 17 Kasım'dan bir hafta önce herkesi şaşırtarak yapıldı. Eskiler, yıpranmışlar, yetersizler bir kenara kaldırılmış; yeni, genç ama "acemi" ağırlıklı bir ordu kurulmuştu. Seçilmişlere dikkatle bakanlar, acemilerin arasında eskilerden de hatırı sayılır bir grubun olduğunu fark ettiler. Hatta, yaşlı birisi ile çok genç dört aceminin "ilk kez" yan yana cepheye sevk edildiklerine tanık oldular. "Şok", kafaları iyice karıştırmış; bizi evinde alışkın olduğu "buz pistinde", bekleyen rakibi ise "Türkiye'de neler oluyor" şaşkınlığına itmişti. Bizim yeni ordu savaşa yakın ülkede son hazırlıkları yaparken, komutandan sıcak mesajlar geliyordu: "Kaybetme korkumuz yok, kazanma arzumuz var!" Kendisiyle de ilgili bir bilgi aktarıyordu: "Çok formdayım!" İçimiz ısınmaya başlamış, savaş vakti gelince Oslo'ya kilitlenmiştik. Savaşın 13. dakikasında "ağır yara" alınca karanlığa gömülmüş gibiydik. Galiba 4 dakika sonra savaş alınına acemilerden, yani "ilk kez"lerden birisi daha girdi. Girer girmez bir mum yaktı, karanlık dağıldı. Artık savaş meydanında beyaz giysili olanları görüyorduk. Bizimkileri!.. İşin özeti şu: 17 Kasım 2007'de Türk futbolu "bitme" noktasındaydı. İmparator buna izin vermedi. O gecenin sabahı, güneş yeniden doğdu!