Mesaj alındı! Çok şey söylendi, çok şey yazıldı... Evet, Liverpool mağlubiyetinden bahsediyorum. Maalesef Beşiktaş tarihine geçen bir 90 dakika yaşandı İngiltere'de... Peki, 14 gün içinde ne oldu da siyah-beyazlılar, tüm Türkiye'yi kahreden böylesine bir yenilgiye imza attı? 24 Ekim'de Liverpool'u mağlup edenler bu futbolcular ve bu teknik ekip değil miydi? Kulübün başındakiler aynı yönetim ve aynı başkan değil miydi? Öyleydi... İki maç arasında tek bir fark vardı, taraftarlar... Sakın Beşiktaş'ın galibiyetini ya da mağlubiyetini sadece onlara bağladığımı sanmayın... Ama taraftarın varlığının ve gücünün neler yapabildiğini hep birlikte izlemedik mi İnönü'de... Demek ki Beşiktaş taraftarı için yapılan "Aşırı baskı yaratıyorlar, futbolcuları olumsuz etkiliyorlar" söylemi de tarih olmuştur herhalde...
Üzülmenin faydası yok Tamam, İnönü'deki Liverpool sınavı sadece bir futbol maçı değil, ülke meselesiydi. Şehitlerimizin acısını en üst noktada yaşadığımız o günlerde, Avrupa arenasında elde edilecek bir sportif başarı bile en azından acımızı hafifletmeye yarayacaktı. İşte bu motivasyonla sahaya çıkan ve tribünleri dolduran Kartallar, avlarını kelimenin tam anlamıyla parçaladılar... Herkes üzerine düşeni yapmış; sadece Beşiktaşlısı değil, ezeli rakipler de bu zaferi alkışlamayı bilmişti. İki haftanın ardından aynı Kartal, bu kez İngiltere semalarındaydı. Havasından mı, suyundan mı, huyundan mı bilinmez; şu Ada'ya bir türlü çıkarma yapamadık... Olan oldu... Geriye bakıp üzülmenin, ağıtlar yakmanın, utanç duymanın bir getirisi yok. Başkanın, yönetimin, teknik kadronun istifalarını istemenin ise hiç kimseye bir faydası yok... Hangi başkan, hangi teknik ekip ve hangi yönetici böylesine bir acıyı yaşamak ister ki!.. Diyelim ki hepsi gittiler, yerlerine kim gelecek? Gelenin, gideni aratmama garantisi var mı? Yok... Şimdi diyeceksiniz ki, "Peki bunun hesabı sorulmayacak mı?.." Elbette sorulacak, sorulmalı da... Ama şimdi değil, daha doğrusu zamanı değil... Uyarı yapıldı, mesaj da alındı!..