Bu ekiple olmaz Terim'in yanında ne kokar ne bulaşır adamlar var. Onun için de Terim, Kalli gibi tek başına uğraşıyor
Başarılı olmak istiyorsa kendisini ispatlama uğraşından vazgeçmesi ve iyi bir ekip kurması lazım
Avrupa Şampiyonası'nda derece istiyorsak, Aurelio takımın en iyisi değil, 10.'su olması gerekiyor
Maçlar devam ediyor ama herkesin aklının bir yerinde milli takım var. Kötü gidişat Yunanistan karşısında da devam etti ve tarihimizde ilk defa Yunanlılara yenildik. Türkiye'deki medyayı anlamıyorum. Yunanistan'a, tarihimizde ilk defa mı yenildik? Yarısı ilk defa yazıyor, yarısı 2. defa yazıyor.
Türkiye-Yunanistan maçlarının doğru çetelesini bir tane gazetede görmedim. Birinci maç şurada oynandı, şöyle bitti; ikinci maç şurada oynandı şöyle bitti. Çünkü bu konu tartışılıyor. Herkes ilk defa derken, bir gazete 'Bu ikinci' derse birisi o birinci yenilginin ne olduğunu anlatmalı. Herkesin gözüne sokmalı. Milliyet'te geçen gün 8 sütun başlık atılmış: "Haber Milliyet'te okunur." Niye? Ersen Martin'in Huelva'ya gideceğini ilk defa Milliyet yazmış!.. Ersen Martin, Huelva'ya gitse ne olur, gitmese ne olur! Türkiye'de kaç kişinin umrunda, Trabzon dahil!.. Ersen Martin, '5. sınıf bir İspanyol takımına gidecek' diye aylar evvel sallamış Milliyet, şimdi de 8 sütuna manşet atıyor, 'Haber Milliyet'ten takip edilir' diye.. Bu mu habercilik!.. Necil kardeşime soruyorum; kaç kere yenildik Yunanistan'a biliyor mu? Peki bütün Türk medyası 'İlk defa' derken 'İkinci' diyen Sabah Spor müdürü kardeşim, bütün Türk medyasına niye anlatmıyor? 'Haber Sabah'tan okunur' diye. 1500 tane transfer haberinden birisi tutunca manşet atıyorlar, 'İlk biz söylemiştik geleceğini' diye. Bunu yazsanıza, utanmıyor musunuz, efendiler... 'Biz falanca tarihte Yunanistan'a yenildik, takım sahaya şu kadro ile çıktı, golleri de şunlar attı.' İbreti alem olsun, vatandaşın kafasında soru kalmasın. Hayır abi... Meraksız bir kitle olduk. Biri sallıyor öyle inanılıyor. Kimse işin aslını aramıyor. Dünyanın hangi gazetesinde böyle bir şey var. 'Haber Time'da okunur', 'Haber L'equipe'te okunur', 'Haber Corriere della Sera'da okunur' diye. Böyle bir başlık hatırlıyor musunuz? Kendini ispatlama gayreti bizim medyamızda var sadece... Çünkü kendilerine inanılmadığını biliyorlar. Bildikleri için de habire böyle haberler yapıyorlar. Böyle bir şey yok!.. Dünyanın en kötü medyasında dahi 'Bu haberi biz vermiştik. Haber bizde okunur' diye bir başlık, bir ilan, bir reklam yok. Ersen Martin'in Huelva'ya gideceğini ilk Milliyet vermiş!.. Küçük bir yerde verirsin olur. 'Bu haberi ilk biz vermiştik' diye yazının içinde geçirirsin. 8 sütun ya, tepeden!.. Zavallı medyamız!.. Milli takıma gelince; takımın en iyi oyuncusu kim? Bütün gazeteler, bütün uzmanlar kabul etti: Mehmet Aurelio. Ayakta duran tek adam oydu. Bütün takım birer birer yuhalanırken, seyircinin alkışladığı tek adam. Yani o maçla ilgili 10 milyon insan varsa, 10 milyonu da 'Milli takımın en iyisi Mehmet Aurelio'ydu' dedi. Ben ne diyorum başından beri, "En iyisi Mehmet Aurelio olan takım kötü takımdır!" İşte Yunanistan'a evimizde yenildik. Yunanistan'ı yenmek istiyorsan Avrupa Şampiyonası'nda derece almak istiyorsan, Mehmet Aurelio takımın en iyisi değil, 10.'su falan olması lazım... Mehmet Aurelio çünkü vasat bir oyuncu. En az hatayı yapan, çok koşan, iyi niyetli bir görev adamı... Görev adamlarıyla maç kazanılmaz, görev adamlarıyla büyük takım olunmaz. Görev adamın takımın en iyisi olursa o takımdan bir şey olmaz.
RIDVAN YANINDA OLMALIYDI
İlk yarının sonlarına doğru maçı televizyondan yorumlayan Rıdvan Dilmen, 'Yana oynuyor, ileriye destek vermiyor' diye eleştiriyordu Aurelio'yu. Ancak maçın sonunda Aurelio el üstündeydi!.. Ben o konudaki görüşümü söyledim. Yani açıkça, "Rıdvan, maçın spikerinin değil, Fatih Terim'in kulübesinde olsaydı, biz o maçı kazanabilirdik" dedim. Rıdvan gibi düşünen onlarca kişi var Türkiye'de... Önemli olan düşünmesi değil önemli olan Terim'in yanında oturup, ona bu lafı söylemeye cesaret etmesi ve Fatih'in cesaret eden bu adamı, orada bulundurması. Fatih Terim böyle adamları yanında bulundurmuyor. Yanında ne kokar, ne bulaşır adamlar var. Onun için de Fatih, Kalli gibi tek başına uğraşıyor. Fatih Terim, Yunanistan maçına, Yunanistan'ı yenmeyi düşünerek çıkmadı. Fatih Terim, Yunanistan maçına, Moldova ile ilgili aldığı kararların doğru olduğunu kanıtlamaya çıktı. Yaptığı bütün hareketler Moldova maçında kendisine yönelik eleştirilere cevaptı. Hakan'ı niye oynatmadığının cevabını vermeye çalıştı, Ümit Karan'ı niye ilk 11'e almadı onun cevabını vermeye çalıştı, niye maçı tek başına Gökhan'la oynamaya çalıştı, onun cevabını vermeye çalıştı, Arda'yı niye oynatmadı, onu cevabını vermeye çalıştı, çalıştı oğlu çalıştı. Bir adam, bir kurum kendisini kanıtlama gayreti içine düşmüşse bitmiştir, inişe geçmiştir. Ben hep bunu söylerim. Her gün gazeteleri aç, benimle ilgili çıkan yazıları oku; özel yaşantıma kadar neler dediler. Bir tanesine cevap veriyor muyum? Cevap vermeye başlarsan, ihtiyaç duymaya başladığın anlamına gelir. Haa, 'Bunların söyleyeceklerine vatandaş inanabilir. Aman cevap vereyim de vatandaş yanlış bilmesin.' Hayır, benim okurum bana inanıyor, vaktimi cevap vermekle falan geçiremem. Ben cevap vermiyorum onlar saldırılarını artırıyorlar. Hem sıklaştırıyorlar, hem yükseltiyorlar; 'Mecbur edecekler' diye. Coşuyorum o yazıları okuyunca. Terim'in görevi bırakmasını isteyen bir kesim var ve bu kitle gittikte büyüyor. Bu noktada görevi bırakması çözüm yaratır mı? Ben Moldova maçından sonra söylediklerimde kararlıyım. Tamam ve devam kararını verecek adam Fatih Terim'in kendisidir. 'Ben devam ederim, bu takımı götürürüm' diyorsa götürür. Ama demesi için kendisini ispatlama uğraşından vazgeçmesi lazım. Demesi için, iyi bir ekip oluşturması lazım. Bugünkü ekiple başarılı olması çok zor. Yanında 'Hoca' diye koyduğu adamların hepsi göstermelik. Fatih Terim'in başarılı olduğu, milli takımın başarılı olduğu dönemlerde, kimsenin dikkat etmediği bir şey var; milli takımın psikolojik liderleri de vardı. Turgay Biçer vardı, Acar Baltaş vardı. Bu yardımı Türk futboluna sokan adamlar Mustafa Denizli ve Fatih Terim. Nerede şimdi böyle adamlar? Bir takımın adamların ruhsal bakımdan ne kadar çöküşte olduğu da meydanda. Maça da öyle çıkıyorlar. 'Her şeyi ben yaparım', hayır yapamazsın arkadaş! Ben milli takımın kampına gittiğim zaman orada dünyanın en iyi diyet uzmanını görmeliyim. Fatih Terim de iftihar etmeli. Çocuk da bilmeli ki 'Benim hocam, dünyanın en iyi diyet uzmanını getirdi buraya, çünkü bana değer veriyor.' Oraya gelen çocuk görmeli ve bilmeli ki dünyadaki en iyi kondisyoner milli takımda. Neredeyse bulmuş, getirmiş. Lincoln gibi bunları Türk yapmaya da gerek yok. Parayı verirsin gelir. Alman mı, Hollandalı mı, Arjantinli mi? Dünyayı taradı buldu, en iyi kondisyoneri getirdi.' Takıma moral böyle verilir. Takımın moralini sen vereceksin, kondisyonunu sen vereceksin, taktiğini sen vereceksin; nesin sen ya? Böyle bir adam var mı dünyada? Bir milli takım kampındaki futbolcu, kendisinin büyük adam olduğunu nereden anlayacak? "Yiğit yattığı yerden belli olur" demiş atalarımız. Yattığı yer dediği çevre. Kampa gidiyorsun, Fatih Terim'i görüyorsun, bir de yanında ağzı kapalı 3 tane adamı görüyorsun, ondan sonra hiçbir işin uzmanı yok. Akapunktur tedavisi bile getiririm oraya. Gece kulağına bir tane iğne batırır, 'Yarın dizinin ağrısı geçecek' der geçer. Psikolojik olarak geçer. Dünyanın bütün büyük teknik direktörleri böyle 20-25 kişilik kadro ile çalışıyorlar. Ve çok pahalı kadrolar onlar. Çok değerli kadrolar çünkü. Burhan Uslu'yu tutmadı Galatasaray! Burhan Uslu'nun varlığı orada moraldir. Galatasaraylı futbolcu yayıyor kendini, 'Türkiye'nin en iyi ortopedisti benim emrimde' diyordu. Ondan sonra da 'Şuram of oldu' diye hocaya mazeret gitmiyordu. Çünkü oradaki adamın kül yutmayacağını da biliyorlardı. İşte orada hoca olacak ki futbolcu ona göre hareket edecek. Yöneticilik bu... Büyük takımsan, milli takımsan o futbolcuya onu hissettireceksin. Bu ekiple hiçbir şey hissettiremezsin. Bu yerleşimle hiçbir şey hissettiremezsin!..
LİNCOLN'ÜN ZAMANI DEĞİL
Milli takımın düşüşünün ardından Galatasaraylı Lincoln'ün milli olması gündeme geldi. Lincoln milli takım için kurtarıcı olabilir mi? "Lincoln milli takıma alınsın" lafı Yunanistan'a yenildiğimiz zaman söylenirse benim tepem atar. Zamanlama da çok önemli. Herkes alıyor, işine yarayanları oynatıyor. Ben de alırım, ben de oynatırım. Benim devşirmeye hiç itirazım yok. Ama bu öyle bir zamanda söyleniyor ki bu!.. 'Takımın en iyisi Aurelio, bir de Lincoln'ü alırsak, biz adam oluruz, çünkü Türkiye'den adam çıkmıyor.' Anlamı bu oluyor. Yaşamda, sporda en önemli şey zamanlama, timing. Çok doğru bir lafı yanlış zamanda söylersen beş para etmez. 'Türk Milli Takımı başaramadı, çözüm Lincoln.' Bugün yaratılan hava bu. Ben o çözümü istemiyorum arkadaş. Çünkü 'Türk Milli Takımı, Lincoln'süz başarılı olamaz' diye bir düşüncem yok. Biz dünya üçüncüsü olurken Lincoln mü vardı?