Hilal Coşkuner Spor dünyamızın giderek bayağılaşan, bozulan ve kirlenen ortamında dün, hepimizin içinde umut tomurcukları yeşerten bir haber geldi. 2006 Dünya Fair-play Baron Coubertin Büyük Ödülü bir Türk'e verildi. Daha doğrusu bir Türk çocuğuna. 12 yaşındaki Trabzonlu Hilal Coşkuner tam 24 yıl aradan sonra ödülü Türkiye'ye getirdi. Hilal geçtiğimiz yıl okullararası kros yarışlarında en önde koşarken finişe metreler kala arkasındaki rakibinin düştüğünü gördü. O anda yarışı bitirmek yerine sakatlanan arkadaşının yardımına koştu ve fair-play'in her şeyin önünde geldiğini tüm Türkiye'ye gösterdi. Bu davranışının ardından Trabzon Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından ödüllendirilen küçük Hilal, TMOK Fair-play Konseyi tarafından 'Davranış' dalında büyük ödüle, Milliyet tarafından da onur ödülüne layık görüldü. Ne ilginçtir ki bu süreçte Hilal'in ne kadar önemli bir iş yaptığının farkına varamayan tek kurum formasını taşıdığı Trabzonspor kulübü oldu. Hilal Coşkuner'in verdiği 'kazanmanın her şey olmadığı' mesajı bugünlerde daha bir önem taşıyor. 'Ne pahasına olursa olsun kazanmak' parolasının fairplay kavramının içini boşalttığı günler yaşıyoruz. Rakip takımdan bir oyuncunun sakatlandığını gören oyuncu, rakip sahanın korner çizgisinin dibinden topu taca atıyor. Ve taç atışından hemen sonra orada pres başlıyor. Böyle fair-play olur mu? Burada bütün suçu futbolcuya yıkmak da yanlış. Medya, taraftar, yönetim ve teknik direktörler futbolcuyu sadece galip gelmeye şartlandırıyor.
Örnek olsun İkinci olmanın kabul görmediği, övgü almadığı, taltif edilmediği tek ülke Türkiye. Sadece kazanmak, sadece şampiyonluk için yaşıyoruz. Ve bu baskıcı, gergin ortamın ilk kurbanı da fair-play oluyor ne yazık ki. Ama sağlıklı bir spor ortamına kavuşabilmek için en çok ihtiyacımız olan şey de fair-play. Bu yüzden futbol da 'Hilal Coşkuner' örneklerinin artmasını özlemle bekliyoruz.