Tatile gitmişler! İlk defa bir uzun mesafe koşucusunun taktik koşusu yaptığını gördüm. Elvan'ın 7 bindeki bekleme, son 3 bindeki dağıtma taktiği çok doğruydu
Yarışı kazanıyor bayrak, stattan çıkıyor araç veremiyorsun, otele geliyor karnını doyuramıyorsun. Ondan sonra 'Ben idareciyim' diye dolaşıyorlar
Ciddi bir devlet olsa bunun için derhal soruşturma açılır. Oradaki bir takım adamlar görevden çekilir. Türk milletinin parasıyla, turistik tatile mi gidiyorlar!
Elvan'ın, Dünya Atlezim Şampiyonası'nda elde ettiği 2.'lik için neler söyleyeceksiniz. Rekortmen bir sporcu için 2.'lik iyi bir derece midir? Birinci olması söz konusu değildi. Tirunesh Dibaba muhteşem bir atlet.
Onu geçebilecek birisi şu anda yok. Midene kramp giriyor, gruptan 50 metre geride kalıyorsun, sonra o krampı iyileştiriyorsun, sonra o 50 metreyi kapıyorsun, sonra grubun karşısına geçiyorsun, sonra kimsenin yanına yaklaşamayacağı bir atak yapıyorsun. O bambaşka bir atlet. 'Bir fırın ekmek yemen lazım' derler ya çocukken Anadolu'da... İşte öyle. Dibaba'yı da geçmek için bir fırın ekmek yemek lazım. Üstelik bu defa da tek başına koştu. Dünya Şampiyonu kontenjan dışı girdiği için 4 Etiyopyalı koştular, diğer 3'ü perişan oldular. Bu defa takım koşusu da yapmadılar.
ÖNE GEÇECEĞİ BELLİYDİ Ben onu geçebileceğini hiç düşünmedim. Elvan önde giderken de düşünmedim. Arkadan öyle bir geliyordu ki biraz atletizmden anlıyorsan son 400 için beklediğini ve orada basıp gideceğini görüyorduk. Etiyopyalılar genelde böyle koşuyor. Miruts Yifter'den, 1980'den beri. Arkada koşarken yüzünden, temposundan, fulelerinden, adımlarından, daha yarışa başlamadığını hissediyorsun. Öndeki koşucunun yavaş yavaş bitmekte olduğunu da hissediyorsun. Yani yarışın bitmesine 500 metre kala, yani son düzlüğe girdiklerinde Elvan öndeydi ama yüz ifadelerinden belliydi ki Tirunesh Dibaba atağa kalkacak ve Elvan karşılık veremeyecek. Öyle oldu. Ama geri kalanların hepsine bu kadar fark atması Elvan'ın bir defa harika bir taktikle koştuğunu gösteriyor. İlk önce 7 bin metreye kadar kayboldu. Çok yavaş tempoyla koşuluyordu koşu, o yavaş tempoyla koşulmasına hiç itiraz etmedi. Hoşuna gitti. Çünkü hızlansa o zaman 4 tane Etiyopyalı giderler, bronz madalya bile tehlikeye girebilirdi. Bütün grup 7 bin metreye kadar aşağı yukarı beraber geldi. Dikkat ederseniz kimse kopmadı yarıştan. Ama öyle devam ettiği zaman da bu defa Avrupa ve Amerikalıların şansı artıyor. Çünkü bunlar güçlü atletler. Bunları sen 9 bin 500 metre yormazsan son 500 metrede ne olacağı belli olmaz. Onun için yarışın bitmesine 3 bin metre kala "Şimdi madalyaya koşma zamanı geldi" dedi ve öne geçip tempoyu artırdı. Tempoyu artırdığı zaman dökülmeler başladı. Dökülmeler başlayınca Elvan'la Dibaba baş başa kaldı. Grubu dağıtarak gümüş madalyayı garantiledi. Harikaydı. Başta, 7 bindeki bekleme taktiği de çok doğru. Son 3 bindeki dağıtma taktiği de çok doğru. İş son 400'e kaldığı zaman Elvan o atağı yapacak durumda olmadığını biliyordu. Yani madalyası neyse o yarışın mesala 600, 800 metre kala belli olmalı. Yoksa Tirunesh'in yaptığı atağı ötekiler de yapar, onların da arkasında kalabilirdi. Fevkalade akıllı koştu ki sakatlıklardan sonra daha tam hazır değil Elvan. Olimpiyatlar'da seneye bu hoca ile çok daha iyi koşacağını, çok daha başarılı olacağını düşünüyorum.
SÜREKLİ TAKTİK VERDİ 'Hoca değişikliğinin Elvan'ı olumlu etkilediğini' söyleyebiliriz. İlk defa bir taktik koşusu yaptığını gördüm, bir uzun mesafe koşucusunun. İlk defa... Süreyya dahil, Halil dahil. Uzun mesafelerde iddialı bütün atletlerde ilk defa 'çok güzel bir taktik koşusu nedir' onu seyrettik. Yani bu başarıda Elvan kadar hocasının da payı çok büyük. Yarıştan sonra ben bilemiyorum, 'Elvan kendi hissederek mi öyle koştu' diye. Diyor ki Elvan, "Hocam pistin kenarındaydı. Her turda, önünden geçerken bana taktik veriyordu." Elvan tarihi bir başarıya imza atmasına karşılık yarış sonrası eline bir bayrak veremedik. O çok acı bir olay. Şuradan acı bir olay: Türk Milli Takımı'nı yönetenler içinde Elvan'ın dereceye girip, şeref turu yapabileceğini düşünen birisi yok. Olsa birisi, o bayrak orada olurdu. Yani tribünde bayraklı Türk seyircisi olmayabilir. Ama bu bir Dünya Şampiyonası, ilk 3'e girenler şeref turu yaparlar. Bu herkes tarafından, 1983'ten beri biliniyor. Oraya bir sürü yönetici gitmiş. Yani skandalın haddi hesabı yok. Dereceye girdiğin zaman doping için kalınacağını herkes biliyor. Doping için orada kalındığı zaman normal servislerin kalktığını da herkes biliyor. Bir vasıta ayarlanmamış. Zavallı Elvan doping için idrar verdikten sonra 'Ben kampa nasıl gideceğim' diye öyle dolanmış. Kampa gitmişler, orada demişler ki "Yemek kalktı, yemek yok."
YE, İÇ, YAT, SEYRET O zaman bu kadar idareci Japonya'ya niye gidiyor? Ne halt etmeye gidiyorlar? Benim atletimin kampa dönecek vasıtası yoksa, kampa döndüğü zaman yemek yiyemiyorsa o zaman niye idareci gidiyor? Elvan kendi kendine gider. O zaman da başına bunlar gelirdi, bir şey fark etmezdi. Yarışı kazanıyor bayrak veremiyorsun, staddan çıkıyor araç veremiyorsun, otele geliyor karnını doyuramıyorsun. Ondan sonra 'ben idareciyim, ben bilmem neyim' diye geziyorsun. Ciddi devlet olsa bunun derhal soruşturması açılır. Spor bakanı o gece telefon açar Osaka'ya. Oradaki bir takım adamları görevden çeker. Buradan adam gönderir. Böyle bir laubalilik olur mu? Turistik tatile mi gidiyorlar, Türk milletinin parasıyla, vergisiyle!.. Ye, iç, yat, yarış seyret. Ee başka ne iş yaparsın kardeşim sen... Kaç kişi var orada! Ben bir göreyim bakalım. Böyle bir rezillik olur mu? Dünya ikincisi bir atletin gördüğü muameleye bak!..