Sağduyuya çağrı Ne kadar da korkmuştum 12 Eylül 1980 sabahı... Kazandığım tıp fakültesine daha 4 gün önce kaydımı yaptırmıştım. Ordu, yönetime el koyunca, genç ve henüz olayları kavramaya başlayan dimağım, çok insani bir refleksle "Acaba ÖSS sınavı sonuçlarını da iptal ederler mi? Doktor olma hakkımı elimden alırlar mı?" diye nasıl da endişe etmiştim. Sonra da hızla normalleşme sürecine girildiği dönemde ne kadar da özlemiştim demokrasimi, özgürlüklerimi, ülkemin yeniden kazanmaya başladığı huzurumu... Tuttuğum takımı yendiklerinde, karşı takımdan arkadaşlarımın, sınıfımın kapısına, "benim adımı yazdıkları siyah çelenk" bırakıp, benimle dalga geçmelerini... Gülmeye, huzura, hoşgörüye, dostluğa, centilmenliğe, tahammül edebilmeye, saygı duymaya ne kadar da fazlasıyla ihtiyacımız var, farkında mısınız? Bu sezon Fenerbahçe için tam 58 maç oynayan ve de en önemli özelliği kora kor mücadele ederek top kazanma gibi zor bir görev olan Aurelio, buna rağmen sadece 3 sarı kart gördü. Ki bu inanılmaz bir yüzde idi. Üstelik bu dönemde oynadığı sekiz Avrupa maçında tek bir kart bile görmedi. Kimse Aurelio'nun bu maçlarda "çirkin" oynadığını da söyleyemezdi. Ama o yüzü hep gülen, içimizden biri kabul ettiğimiz, karınca ezmez Aurelio'yu sistem ve içinde bulunduğu şartlar öyle bir hale getirdi ki maç içinde karşılıklı olarak güzel şeyler yaşamadığı, tahrik olduğu rakibine karşı görüntülerin net ortaya koyduğu gibi "Saldırgan" bir kimliğe bürünüverdi.