Şu çılgın Türkler Atina'da iki şeyi kanıtladık... Birincisi, Türk Milli Takımı'nın yüzde yüz konsantrasyonla sahaya çıkması ve rakibini iyi 'analiz' etmesi durumunda, dünyada yenemeyeceği takımın olmaması. İkincisi ve en çarpıcı olanı ise ayyıldızlıların Yunanlılara 'ilkel bir sistemle' Avrupa Şampiyonu olduklarını yüzlerine vurması. Türk Milli Takımı bu oyun biçimiyle Yunanistan'la üst üste 10 maç oynasa hepsini kazanır. 'Efendim kalecileri çok kötüydü' derseniz, biz onları iyi bir kalecileri de olsa her maçta en kötüsünden tek farkla yenmeyi başarırız. Atina zaferinin saymakla bitmeyecek kadar çok nedeni var. Fatih Terim, Otto Rehhagel'e 'ikili forvet' gibi hiç beklemediği unutulmaz bir sürpriz yaptı. Bununla da yetinmedi 'kalan sağlar bizimdir' felsefesiyle, eldekilerle bile Yunanlıları yenmekte zorlanmayacağımızı kanıtladı. Fatih hocanın yardımcıları da 10 üzerinden 10 aldılar. Bu muhteşem galibiyet, onların rakibi 'tepeden tırnağa' çözümlerinin eseriydi. Kalecilerinin zaafı, savunmalarının sol tarafındaki 'arızanın' iyi keşfedilmesi, yardımcı hocaların 'kusursuz' saptamalarından kaynaklandı. Milli Takımımızın 'kin ve nefret' ortamında erken yediği golü kafasına takmayışı, Yunanlılara önlenemez bir 'bozgun' getirdi. 1948'ten bu yana onlarla yaptığımız sekiz maçın altısını kazandık, sadece ikisinde berabere kaldık. Biz her Yunan maçına, rakibe hiç çaktırmadan yüzde yüz 'doğal motivsayon' ile çıkıyoruz. Onlar ise her Türkiye maçını tam anlamıyla 'panik' halinde oynuyorlar. Türk-Yunan milli maçlarında iki takım arasındaki bu 'korkunç farkı' futbol adamlarından çok 'tarih adamları' yorumlayabilir. Mesela ben Yunanlıların yerinde olsam Turgut Özakman'ın 'Şu Çılgın Türkler' kitabını satır satır okurum. Bizi neden yenemediklerini ve de yenemeyeceklerini ancak bu kitabı okuyunca anlarlar. Peki bizi hiç mi yenemeyecekler? Belki bir kez 'tesadüfen' olabilir. Örneğin, kuş taşa çarparsa!