Gururluyum Avaz avaz feryatların, bir çığlığın, bir şaşkın parmağın, belki kaderin, ağız dolusu isyanın, bir tetiğin, bir soğuk namlunun ve 50 kuruşluk 3 tane merminin acı haykırışları vardı İstanbul sokaklarında. Ağlıyordu insanlık... Kahrolmuş yüreklerin, burkulmuş sevdaların içli ritimleri vardı kasetçide çalan melodide. Ağlıyordu hoparlör... "Sarı gelin" seslerinin içinde bir adam yatmaktaydı yerde... Kanlı, upuzun; ama ölmeyen... Tüm ölmüş denen aydınlar gibi... Belki yalnızca ışığı söndü, tıpkı pazar günkü İnönü gibi... Umutların bitmeye yüz tuttuğu an, ışıkların sönmesiyle bir ışık doğdu içimize. Ve yeni bir ışıkla, yeni bir gol geldi... Zaten yalnızlıktan sıkılmış, ağlamaklı İnönü'ye bahar çiçekleri ayrı bir hava verdi. Ve futbolcular daha bir sıkı sarıldılar birbirlerine. Belki çocuğu ağlamakta babasına, kızı feryat figanda... Ağıtlar yakmakta karısı ve eşi dostu ıstırapta... Lakin bir gol var atılan, sönen ışığın ardından... Ve de bir kurşun! Sönen tüm hayallerin mahmurluğundan. Birisi; sessiz İnönü'yü, soğuk havayı ve futbolcuları kaynaştırmasını bildi. Öteki ise; yüzyıllardan beri iç içe yaşayan bu toplumları, bu kültürleri, birbirinden kız alıp veren bu insanları daha da pekiştirecek. Ve dün bir kere daha anladım ki, bu topraklarda yaşamaktan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duyuyorum.