Tamamen psikolojik! Önümüzde milli maçlar var o yüzden genel kurul toplanmasın" diyorlar. Bakın arkadaşlar, içiniz rahat olsun, inanın ki hiçbir şey fark etmez. Kulüp takımı olsa hadi bir yere kadar diyelim ama federasyondaki değişiklikler futbolcuları hiç ilgilendirmez. Zaten iki üç ayda bir toplanıyorlar, bir kampa gelenin ötekine gelmemesi de cabası. Futbolcu için milli formayı giymek önemlidir. Önemli olan kişi ise kendi kulübünün başkanıdır. Öyle ya maaşını, transfer taksitlerini kimden alıyorsa futbolcu ona bakar. Mercedes cipler gibi anormal primler gibi paraları ulufe dağıtır gibi dağıtanlar çıkarsa, bunlar da elbet futbolcunun işine gelir. Ama dağıtanların da bir gün karşısına çıkanlar olur. 'Kimin parasını kime veriyorsun' diye sorarlar, işi genel kurulu toplamaya kadar götürürler.
***
Dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum, Ulusoy ve yönetimi için kimler kamuoyu yaratmaya çalışıyor, kimler canını dişine takıyor? Ya da daha açık soralım, 'Kimler bu federasyonun göreve devam etmesinden yana? Bakıyoruz da bu konuda en çok ısrar edenler Beşiktaş, G.Saray (kulübü demiyorum) medyası, Denizlispor Başkanı Ali İpek ve kulübü. Peki neden? Biri ligi, biri kupayı almış, biri de mucize bile denemeyecek şekilde kümede bırakılmış. Ee kardeşim, siz olsanız ne yapardınız! Adamlar da haklı, diyet borcunu ödemek öyle kolay olmuyor.
***
Yazının başında son şans olarak milli maçları ortaya atanlardan bahsettim. Hatırlarsanız Haluk Ulusoy, görevinden ayrılmadan önce giderayak Ersun Yanal ile ağır şartlarda mukavele imzalamıştı. 15 gün sonra göreve başlayacak Levent Bıçakcı ve ekibine, teknik heyetini kendi seçme hakkını tanımamıştı. Trabzon'daki ilk resmi maçımız olan Gürcistan karşısında tribünlerde Ulusoy posterleri açılıp Bıçakcı istifaya çağrılmış, F.Bahçeli futbolcular yuhalanmıştı. Bu provokasyon karşısında çok önemli iki puan kaybedilmişti. Tekrar geriye geldiğinde, tamam dedik, "Şimdi Ulusoy güvendiği ve imza attırdığı Ersun'la anlaşır, yola devam eder." Öyle ya, kendi getirmemiş miydi? Ama Terim'le devam etti. O zamanlar da sormuştuk, şimdi de soruyoruz; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Ama bizden başka soran yok.
***
Konumuzla ilgisi yok ama doğruyu bulmak adına yazmak durumundayım. Mondragon, Antalya'da iki gol yedi, ikisinde de hatalı bulanlar var. Peki bu golleri kimler atmış... Van Hooijdonk birini attı, diğerini attırdı. Aslında işin tekniğini falan fazla araştırmaya gerek yok. Çünkü Mondragon'un durumu tamamen "psikolojik". Ne yapsın adam, Türkiye'ye geldiğinden beri kimseden çekmedi F.Bahçe'den çektiği kadar!.. Eski futbolcusu, yeni futbolcusu bir şey fark etmiyor. Bir de F.Bahçe'deyken leblebi gibi kafa golleri atan Nobre'ye hava hakimiyeti zayıf diyorlardı ya, hey yarabbim. Son attığı golden sonra bu arkadaşlar aklıma geldi. Şimdi de Lugano ile Edu'ya, Kezman'a Deivid'e sallıyorlar. Çok ilginç, gerçekten çok ilginç.