Mektup Hoyrat sevmekten midir, dolu dolu yaşamaktan mı... Girdap içinde dönmekten midir delice, bilmiyorum... Bu kadar yoğun yaşamak Beşiktaş'ı, bana Beşiktaş'ı yaşatmıyor. Muhabbetteyiz... Bremen maçı ikinci planda, onu gözümüzle takip ediyoruz. Birimiz atlıyor, "Mektup yazacağım" diyor başkana: "Yönetim kurulunu iyi kursun..." "Aday yok ama yine de boşlamasın" diye tamamlıyor öteki... Diğeri, "Yok yok, en hakikatlisini yazacağım, hem de sana en çok zarar veren bütün yalakaları yanından kov diyeceğim" kararlılığa bürünüyor devam ederken konuşmasına... Bense, mızıkacıların attığı üçüncü golden sonra, sinir katsayımla beraber sesimi de yükseltiyorum: "Yaz hemşerim yaz, Misyonu olmayan gelmesin, vizyonu olmayan düşünmesin bile, lobisi olmayanı sakın çağırma başkan. Hele hele aşık olmayana, bir gecelik aşk için gelenlere, direkt kırmızı kartını göster." Ve dördüncü gol geliyor... Masanın öteki tarafından gelen bir ses ürpertiyor içimi: "Sen önce Runje'ye göster o kartı!" Televizyona takılıyor gözlerim... Küsmüşlüğün, iç geçmişliğin ve boşvermişliğin ağır darbelerini görüyorum Runje'nin yüzünde... Umursamaz bir güçsüzlük var İbrahim Akın'ın ayaklarında...Ve kronik bir hastalık yükseliyor tribünlerden: Tigana istifa!.. Seneler boyu aynı senaryodur önümüze konulan.. Futbolcular, menajerler, bahisçiler, kadınlar, kızlar ve türlü çarpıklıklar istediklerini yaparlar bu sistemin koruyucularıyla. Rüsva bile dosttur bazılarıyla.. Bir tek ve hep işin başındakiler yargılanmıştır da, çöreklenmiş sistemin içine girmeye kimse cesaret etmemiştir. Kedere kalkan 3-5 kadehin sesine, ortama geri döndüm... Ve "Tribünün sesidir, yazın" diye bir ses kapladı dükkanın içini.. Mektubumuza son verirken; Beşiktaşımıza layık, yumruğu bir, sesi gür, vicdanı hür arkadaşları seçeceğinize; Beşiktaş tribünleri gibi güçlü ve heyecanlı yöneticilerle çalışacağınıza tüm yüreğimizle inanıyoruz. Kalbinin sesini dinle!