Alex'in şifresi Sezon Zico ile başladığında Alex'in tartışılmayan bir performansı vardı. Brezilyalı, maça ağırlığını koyuyor, iyi mücadele ediyor ve takımı taşıyordu. Ne zaman ki Kezman geldi, Alex duraklama devresine girdi. Futbolun gümüş kuralı işlemeye başlamıştı. Eğer bir futbolcu yüksek paraya gelmişse, takım, önündeki maçı değil, bunu tartışır. Üstelik öncelikli amacınız para kazanmaksa, bu genetik özellikler daha baskın bir hal alır. Alex de Kezman'ın kendisinden daha yüksek ücret almasını, alınganlık kapsamına soktu. Bunun üstüne bir de İngiltere'den yılda dört milyon euro gibi bir teklif alan Appiah'a yapılan "iyileştirme" geldi.
Sözleşmesi biterken Alex, yeni imza için şartlarını hem sertleştirdi, hem de netleştirdi. Şu sıralar Noel tatili mesajlarını okuyorsunuz. "Parada anlaşırsak iki yıl daha kalacağım" diyor. Yani, "Ben kalmak istiyorum. Ama benim hakkım şu anda kazandığım değil. Kezman ve Appiah'tan yüksek bir rakam olmalı" diyor. Ve iki yıl sonra da eski takımına dönmek istediğini ve futbolu burada bırakacağını bildiriyor. Yine yani "Benimle anlaşmazsanız, Brezilya'daki krallığıma devam ederim. İki yıl önce veya sonra..." Alex, Saracoğlu'nda korner atmaya giderken, önünde eğilip kalkanlarla ilişkisini, sözleşmesi süresince kurduğunu da belirtiyor. Bunları yazarken, kendisini kesinlikle kınamıyorum. Profesyonel bir oyuncu olarak emeğini en yüksek fiyattan satmak istemesi çok doğal. Benim amacım Alex'in konumunu farklı yerlere taşımak isteyenlerin, bu görüşlerini bir daha gözden geçirmeleri. Bu takımın geleceğinin Alex'e emanet edilemeyeceği ortada. Çünkü Alex'in sözleşmesi dışında bir beklentisi yok. Bu nedenle takımın gelişmesi veya büyük başarılara koşması öncelikli hedefleri arasında değil. O, iki sene sonra ülkesine dönüp, Portekizce tezahüratlarla sahada durmak istiyor. Pierre van Hooijdonk ise ayrılırken ne demişti; "Bir gün Fenerbahçe'nin başına geçeceğim..." Lider oyuncu ile iyi oyuncu arasındaki fark budur. Biri ortaya kendisini koyar, diğeri sözleşmesini.