Kolonya içenler Kolonyayı icat edenlerin şehrine girdiğimizde hiç maç atmosferinin olmayışı, gerginlikten uzak, rahat bir yaşam hemen dikkatimizi çekti. Mucitlerinden gayrı, ezelden gelen bir kolonya kokusu mu vardır diye merak ettik. Öyle ya, tüm şehir 70 cl'lik kolonyayı içmiş gibi, "ne maçı?" diye soran suratlarla dolaşıyordu sokaklarda. "Aman uyanmayın" dedim içimden, biz sizi uyandırırız... Sokaklarda uygun adım dolaşırken, köşe başında gitar çalan bir Jamaikalıya sorduk. "Bob Marley'i tanıyor musun?" I-ıhhh! "Ricardinho'yu bilir misin?" I-ıhhh! Aman dedim içimden, sen de uyanma... Şehir uyuşmuş anlayacağınız. Hafta içi tam bir uyur kent. Lakin maç günü Berlin, Köln, Düsseldorf, Mainheim ve Belçika'dan gelen Beşiktaşlıların; o ölü şehri bir zıplatması vardı ki, sormayın... O kasvet çökmüş kente bembeyaz girişleri, eminim ki birçok gurbetçiyi kesin Beşiktaşlı yapmıştır. Hatta iddia ediyorum, bugüne kadar Türk takımlarının Avrupa'da yaptığı maçlardaki en organize tribün oluşturuldu. Herkes bembeyaz ve tek yürek... İnönü'de söylenen tüm şarkılar mevcut ve iştah maksimum... Kolonyayı bulduklarından mı, ara sıra içtiklerinden mi bilmem ama, o miskinlik bulaşmış havayı maçın hakemi de hissetmiş olacak ki; İki gün 79 dakika uyuttuğumuz Leverkusen'i bir düdükle uyandırdı... Endüstriyel futbolun iki günde iki Türk takımının iki Alman'ı elemesine izin vermeyeceğini zaten tahmin etmiştim. Futbolcu satın alacağımıza, birkaç lobi mi alsak diye düşünmekteyim. Ve hayıflanmaktayım... Almanlar ile oynayan önce Beşiktaş olsaydı...