Obsesif Paranoyak! Efsanelere, edebi birçok esere konu olmuş olan saplantı hastalığı (Obsesyon ) en çarpıcı ve meşhur örneğini Shakespeare'in Macbeth adlı eserinde bulmuştur. Lady Macbeth'in etkisiyle kocası Macbeth, Kral Duncan'ı öldürür ve L. Macbeth de bir el yıkama hastalığı başlar. "Arabistan'ın bütün parfümleri getirilse bu elin kirleri temizlenemez" der ve ellerini yıkamaya devam eder. Ciddi anlamda bir şüpheciliktir yaşanan. Paranoyaklıkta ise iş daha da ileri gider, Paranoyak kişi başkalarının kendisine haksızlık yaptığına inanır. Bu "kötü niyetli başkaları'' uzaylılardan rakip takım yöneticilerine, komşusundan hakemlere kadar pek çok kişi olabilir.
İş bu aşamaya gelmişse Paranoya'nın şüpheciliği artık oturaklı bir akıl hastalığına dönüşmüştür. Hafta sonu, olanları izlerken aklıma geldi bu tıbbi tanımlamalar. İyiden iyiye şüpheci olan, birbirine zerre kadar güvenmeyen bir toplum haline geldik. Ne kadar çok komplo teorisi yapan ve anlatan varsa prim toplamaya başladı. 'Ne olacak bu hakemlerimizin hali' sorusu ile başlayan tartışmalar, ikinci yarı için, herkesin dillendirdiği "hiç de güzel şeyler olmayacak'' senaryosuna getirdi işi. Bu ortamda MHK başkanı nasıl doğru çalışır, federasyon hangi güçle doğru ve adaletli karar alır, kulüp yöneticileri nasıl olur da artık birbirinin boğazına sarılmadan bir maçı tamamlayabilir? İnanın bilmiyorum. Benim kafam da karışık. Yaptığımız TV programında "kötülükleri, çılgınlıkları, komplo teorilerini, saldırıları, taş atmaları, küfürleri, sataşmaları, hakem unsurunu, federasyon-kulüp çekişmelerini'' konuşmayalım diyoruz, konuşmuyoruz da. Sadece maçları değerlendirmeye alıyoruz, % 86'sının sonucunu önceden doğru biliyoruz, Avrupa kupasındaki takımlarımızın rakiplerinin analizlerini görüntülerle veriyoruz, kulüplerimizin transfer ettiği oyuncuların, haberi çıktıktan 2 saat sonra, en ayrıntılı şekilde görüntüleri ile beraber analizini yapıp fikrimizi söylüyoruz ve bu fikirlerin % 95'i de daha sonra doğru çıkıyor amaaaa. Ama, sadece futbol konuşun, bu işi çok iyi yapıyorsunuz diyenler bile, programın içinde mail gönderip ''Fener'in Cihan Oskay'ını, federasyon-Fener çekişmesini, Adnan Polat'ın Gerets'i kovup kovmadığını, Tigana'nın paragöz olup olmadığını, Kuddusi Müftüoğlu'nu, Mustafa Çulcu'nun isteyip istemediğini ve daha bunun gibi onlarca, spekülatif konuyu sorgulamaya ve bize sormaya başlıyorlar. Daralıyorum bazen. Şunu bilmenizi istiyorum. Futbol aleminin içinde, sizin için "tartışmalı'' gelen her konuda, her konuğu kendi TV programıma çıkaracak hatırım var. Hatta, hiçbir kanala çıkmayan ve konuşmayan insanlar bile, yıllardır sürdürdüğümüz ilkeli ve bilimsel, tarafsız yayıncılık politikamıza olan inançları nedeni ile bize gelip konuşmayı kabul ediyorlar. Ama gerek içinde bulunduğum kurumum, gerekse ben, futbolun sadece güzelliklerini konuşmak direncimizi sonuna kadar götürmeye kararlıyız. Bir İDDİALI YORUM programının, bilgi anlamında hazırlığı, en az 72 çalışma saati gerektiriyor. Show TV'deki sorumluluk sahibi idarecilerimiz, müthiş genç bir ekip ve ben, bazen sabahlara kadar çalışıp, size en ince detayları sunuyoruz. Oysa, TV dünyasında reyting o kadar kolay ki! Çıkarın 2 kişiyi, karşılıklı hakaret ettirin, küfürleştirin. Siz de, programa 5 dakika önceden gelin, hiçbir hazırlık yapmadan kurulun koltuğunuza, onlar kavga ederken yükselen reytinginizin keyfini çıkarın. Ama, asla benim olduğum yerde bu olmayacak sevgili Fotomaç okurları, bilsem ki beni 1 kişi okuyacak ya da seyredecek, o 1 kişi için bile sadece araştırarak, çalışarak bulduğum bilgileri vereceğim ya da yayınlayacağım. Benim arkamda, şu anda olduğu gibi, gerek gazetede, gerekse TV'de bu kafadan yöneticiler var ve ben işimi yapıyorum. Bir gün onlar giderse ne mi olur? Unutmayın, ben İç Hastalıkları Uzmanıyım. Amaç insanlara iyi bir şey vermekse, onu zaten muayenehanemde gayet iyi başarıyorum.