Deve-yılan olayı Kulüpler Birliği toplantılarından birinde, Bursa- spor Başkanı ve federasyonun eski yöneticisi (Ümit Milli takım sorumlusuydu) Levent Kızıl, teşvik primi konusundaki sohbet üzerine, "Arkadaşlar bu işi kaşımak kimseye bir yarar sağlamaz. Hepimiz bu yalaktan su içtik" diyerek aslında konuyu netleştirdi. Türkiye'de teşvik primi ve şike veya hatır şikesi konusunda hemen hemen kimsenin "Bunlar yoktur" konulu bir fikri olmadı. Hatta mevcut hükümet, bu konuda daha da ileri giderek özellikle teşvik primi konusunda yasa çıkarma aşamasına kadar geldi. Şike konusunda sert tedbirlerin nasıl alınacağı konuşuldu. Ardından Ulusoy federasyonu, Yılmaz Tokatlı başkanlığı'nda şike tahkik komisyonu kurdu.
Ele aldıkları tek maç Samsunspor-Ankaragücü'ydü. 2004'te Beşiktaş'ın Sebatspor veya Rizespor ile yaptığı maçlar dikkate alınmadı. Polisin elinde olan ve basına da sızan telefon kayıtlarına rağmen...
Geçmişi karışık! Sonra, bir adam çıktı ve dedi ki, "Ben Fenerbahçe adına teşvik primi götürdüm, şike pazarlığı yaptım. Bu paraları da Aziz Yıldırım'dan aldım" Yer, tarih, miktar, isim, otel, hatta seyahat güzergâhı belirterek, detaylı bir anlatım yaptı. Ama bunların tek şahidi kendisi olarak kaldı. Tuzak olarak yaptığı telefon kayıtlarında, o zaman ilişki kurduğu oyuncu veya yöneticilerin beyanları var. Net bir şekilde "aldım" diyen olmasa da, "almadım" da demiyorlar. Ama bunları anlatanın geçmişi karışık. O dönemler kulübün içinde. Yönettiği lokantaya futbolcular veya Fenerbahçe Başkanı sık sık gidiyor. Alpay ve Oktay Derelioğlu'nun transfer görüşmelerinde aktif rol oynuyor. Son iki yıldır ise mali olarak problemler içinde. Çalıştığı müesseseler ile borç problemleri olmuş.
Oskay'ı tanıdım! Bir tanesinde ben de varım. Geçmiş dostluğumuza güvenerek, 2. başkanı olduğum TSYD Tesisleri'nin işletmeci seçimi için yardımlarını istedik. O ise fikir vereceğine, işletmenin müdürü oldu. Sonra ortaya çıktı ki, benim karşı olduğum bu kişilerden, beni razı etmek için dört milyar istemiş. Sonra araları bozulunca, bu işi dillerinde tutamayarak birbirlerini gammazladılar. Anında yüzleştirdik. Takkelerini düşürdük. Ama bu iş ortaya çıkana kadar, benim işletmeci ile yaptığım konuşmalarda, demek ki adam "Pişkinliğe bak hem o kadar parayı aldı, hem de vır vır ediyor" diye içinden geçiriyormuş meğerse. Ve bu adam, Ahmet Çakar ile buluşmaya geldiğinde, beni görünce dondu kaldı. Meğerse toplantıda olmamı önceden istememiş. Ahmet hoca öyle diyor. Açıklamalar için 10 bin euro istiyor. Benim bundan o sırada haberim yok.
Bir yere varılmaz Ertesi gün Ahmet hoca bana, "Bu görüşmeyi kimseye söyledin mi" diye imalı soruyor. "Ne diyorsun" diye çıkışıyorum. Buluşma haberini Fenerbahçeli yöneticilerin duyduğunu söylüyor. Nasıl olduğu konusunda fikirsiziz o anda. Birbirimizden şüpheleniyoruz. Şimdi anlıyoruz ki; 10 bin euro gibi kabul edilebilir bir miktar istenirken, aynı anda olayın basına sızdıracağını yöneticilere duyuruluyor. Benim tahminim bu işi kendisi yapıyor. "Bakın gittim, ona göre" diyor. Biz işi kabul etsek, belki 10 bin euro gibi basit bir rakamın, farklı pazarlığını yapmak isteyecek. Serhat (Ulueren) Türk futbolunda milat olarak bu programı anons ederken, bu görüşme aklımıza geldi. Soruşturduğumuzda "alakası yok" dediler. Gazetecilik refleksi ile sakladılar. Halbuki bizi rakip değil, dost gibi görüp, bu görüşmeyi öğrenebilirlerdi. Belki yine programı yaparlardı ama en azından daha temkinli olurlardı. Sonuçta bu konuşmalar ile kimse bir yere varamayacak. Ama akıllarda farklı şeyler kalacak ve insanlar bu hükümle yaşacaklar. Yazık...