Mola! Barış, iki savaşın arasında verilen molanın adıdır. Ve bir saldırgan olduğu sürece, sonsuza dek sürecek rüyadır... Kimdir bu saldırgan? Küme düşüşünü Beşiktaş'a bağlayan ve bu süre içerisinde her maçta sorumlu tuttuğu bu takıma küfür eden Bursaspor seyircisi mi? Kimdir bu saldırgan? Maçtan sonra soyunma odası yollarında "Allah'ıma kitabıma, bunun Bursa'sı da var" naraları atan futbolcular mı? Ya da onlara bu düşünceyi şırınga eden yerel basın mı? Kimdir bu saldırgan? FB ve GS'yi iki büyük yapmak isteyen zihniyetle, şampiyonluğa oynayacak Beşiktaş'ı, ligin sonlarında Bursa'da taraftar desteğinden yoksun bırakma mantığının bir örtüşmesi mi? Ya da bu saldırgan; Beşiktaş, G.Saray ve F.Bahçe taraftarlarının eylemsel barışçılığından doğan malzeme yoksunluğunu başka bir teori ile birleştiren "İlahlar kurban istiyor" kampanyaları mıydı? Saldırgan, ister Veliefendi'de bir at, ister Marina'da bir yat, ister Florya'da 9 odalı kat olsun; bu mantık var olduğu sürece barış yalnızca tatlı bir rüyadır. Nihat Özdemir'in "Tezgah var" söylemi, Adnan Polat'ın ilerleyen zamanı durduran saati olduğu ve bütün bunlara verilecek ceza olmadığı sürece; 'barış', yalnızca Beşiktaş Basketbol Takımı'ndaki oyuncunun adıdır. Runje'nin kurtardıkları, Rico'nun attırdığı ve attığı bölüme kadar olan saldırılar, bir anda zeytin dallarıyla bezeniyorsa; bu zeytin dalı iki savaşın arasındaki moladan öteye geçemeyecektir. Yazının ilk satırlarındaki Orhan Pamukoğlu cümlesi, içinde bulunduğumuz bu kirli dünyanın iki yüzlü halidir. Akşam oynanacak Brugge maçı, "gülen maskelerin" ardındaki asık suratlı adamların alacakları molayla alakalıdır. Brugge maçı bir kahve molası mıdır, yoksa basketbolcuların aldığı gibi bir taktik mola mıdır? Göreceğiz!