İnatçı Hakemin başlangıç düdüğüyle birlikte kulakları sağır eden tezahüratlar yükselir İnönü'de... Önce alkışlarla bütün stat ayaklanır, ardından 'hep beraber' denilerek organize olunur, toplu halde üçe kadar sayılır ve onbinlerin "Beşiktaş" tezahüratıyla yıkılır Dolmabahçe... Ama dün akşam böyle olmadı... Tolga Özkalfa'nın düdüğüyle birlikte; kulak kapattıran tezahüratlar, yerini derin bir sessizliğe bırakmıştı. Bunun iki nedeni olabilirdi. Birincisi, Sivas maçında Çarşı ile numaralı arasında yaşanan gerginliğin sürmesi; ikincisi ise futbolcuların "İnönü'deki taraftar bize baskı yapıyor" söylemlerine verilen anlamlı bir yanıt... Herkes istediği gibi yorumlayabilir bunu, ama bana sorarsanız her ikisinden de biraz var... Öyle ya da böyle; Beşiktaş tribünlerinin yaratıcı, destekleyici, coşturucu olduğu kadar korkutucu, baskı altına alıcı, tedirgin edici yönü de var. Eeee, sevgi olan yerde destek de olacak, tepki de.. Ama tepkinin 5 dakika sürmesi de yeterliydi, fazlası sıkardı çünkü...
Samba, tango, zeybek Geçelim maça... İlk yarım saatlik periyotta uyumamak için zor dayandık. İ.Akın'ın 30'uncu dakikadaki şutuyla şöyle bir toparlandık ve maça yeniden konsantre olduk. Devre bitene kadar Beşiktaş'ta ne sağ, ne sol kanat çalışıyor; tek forvet Nobre de top kapabilmek için bir oraya bir buraya koşup koşup duruyordu. Ricardinho; meşhur inadından 46'ıncı dakikada vazgeçerek kendisini sahaya süren Tigana'ya en güzel yanıtı girdikten 1 dakika sonra attığı golle verdi ve "Beni dünya kabul etti, ama sen bir türlü edemedin" dedi. Ricardinho'nun başlattığı sambayı, Delgado tango ile sürdürdü, Ali Tandoğan da zeybekle noktaladı... Tigana yavaş yavaş çark ediyor. Ne dersiniz sayın başkan, bir şeyler işe yaradı galiba!