Pozitif olun biraz Allah aşkına Seçimlerden önce bakıyorum insanların birbirlerine söylediklerine. Ne kadar ağza alınmayacak laf ve hakaret varsa ortalıkta dolaşıyor. Başkan olma hevesiyle ne kadar çok kalp kırılıyor. Başkan olmak ne kadar kolay aslında. Bir ara, bir araştırma sonucuna göre, Türkiye'de kendisine "BAŞ- KAN" denilen 10 milyon kişi olduğunu okumuştum. Ama o sırada Türkiye nüfusu 60 milyonlarda idi. Şimdi 70'leri geçtiğimize göre bizim başkanların sayısı da 12 milyonu geçmiştir sanırım. Düşünsenize bu ülkede neredeyse her 5 kişiden birisi BAŞKAN oluyor. Mesela 150 kişilik bir toplantıya çağrılıyorsunuz. Ortada bu hesapla tam 30 tane başkan var. Başkan aşağı, başkan yukarı. Millete "nasılsınız sayın başkanım?" demekten fenalık geliyor size. Yalvarıyorsunuz ondan sonra ona, buna, "Allahaşkına azaltın bu başkanları, yoksa inme inecek bir tarafıma, her başkana saygı figürleri sunmaktan" diye. Kara mizah gibi ama gerçek bu olay. Poh, poh kültürünün, yağcılığın, yalakalığın ucu o düzeye ulaştı ki, "SUSAMURUNU DÜZ OVADA AVLAYANLAR DERNEĞİ" başkanından, 30. amatör kümedeki bir takımın, yönetim kurulunun 20. yedek üyesine bile BAŞKAN denmesine kadar cıvıdı bu işler. Cıvıdıkça da, çok da önemi olmayan, bu fani işler için, insanlığımızı unutmaya, can, ciğer dostlarımızı kırmaya başladık. İnsanlar arası ilişkileri tamamen bir "menfaat" çizgisinde gördük. Kalp kırdık, üzdük, bunalıma soktuk birbirimizi. Değer miydi? Bir düşünsek, ne dersiniz? Sonuçta, rengi beyaz, uzunluğu da taş çatlasa 2.5 metre olan bir bez değil mi herkesin sonu...
6 YTL'ye Mc Donalds'ı satın alırız biz! Mc Donalds'lar Amerika'da ciddi ciddi obezitenin nedenlerinden biri olarak suçlanıyor. Bu nedenle pek fast food kültürüne sıcak bakmam ama sevgili kızım Mısra'yı ayda bir götürürüm. O zaman da şunu görürüm. 6-7 YTL'ye birşeyler alan insanımızın birden kişiliği değişir ve o verdiği para yüzünden kendini o dükkanın hakimi zanneder. Tuz konmamasına kızar, sandalye niye yamuk konuldu diye bozulur, servis azıcık gecikmişse köpürür. Dedim ya 6-7 YTL'ye oranın tüm haklarının kendi üzerine geçtiğini zanneder. Bazen gittiğim otellerde de benzerini yaşarım. Artık oraya 300-400 YTL de vermişse hele yurdum insanı, tamamdır, o otel artık onundur, sahibidir. Her şeye hak görür kendinde. Komiye bağırır, garsona öfkelenir, ön bürodakileri fırçalar. Aynı adama sorarsınız mesela "Futbol takımlarının başkanları teknik adamın işine karışmalı mıdır?" diye. Cevabı net ve kesindir "Hayır, karışamaz." İşte orada durun derim ben de o adama. Nasıl karışamaz kardeşim? Başkan dediğin adam nereden baksan bu işe 40-50 milyon dolarlık yatırım yapacak, işin bütün riskini üzerine alacak, sonra da tek kelime etmeyecek? Var mı öyle şey? Sen 6 YTL'ye Mc Donalds'ı satın al, adam 40 milyon dolara gıkını çıkarmasın. Başkanlar dünyanın her yerinde işle ilgili görüşlerini teknik adama iletir. Bence doğrudur da. Düşünsenize 100 milyon dolara yatırım yapıyorsunuz. Sonra da teknik adam "olmadı sayın başkan, neyse, verin tazminatımı da gideyim bari" diyor ve çekip gidiyor. Olan size ve yatırımlarınıza oluyor. İş dünyasında bile biliyorum ki birçok patron, çok değerli genel müdürlerle çalışmasına rağmen, zaman zaman fikirlerini dile getirip, ince balans ayarları yapıyor şirketlerine. Futbol takımı yönetmenin de şirket yönetmekten farkı olmadığına göre, biz medyadakilerin her gün sayfalar dolusu fikir yürüttüğü bu sistemde, müsaade edin de başkanların da söyleyecek bir iki fikri olsun.