Bak şu konuşana! Beyaz tribünler için, kara bir geceydi... Maç bitmiş, soyunma odasının yolu tutulmuş, üç puan ise İngiltere vizesini almıştı... 90 dakika boyunca bıkmadan, usanmadan verilen destek, Kartal'ın havalanmasına yardımcı olamamıştı... Rakip; müzesinde 2 UEFA, 1 Kupa Galipleri Kupası bulunan Tottenham'dı. Yani gerçek bir Ada vapuru! Ya Beşiktaş? Kadrosundaki 5 yabancıdan (Nobre hariç) ikisi (Delgado ve Kleberson), sakatlıkları nedeniyle takımlarına sadece sözlü destek verebiliyorlar. Ama sahadakilerin de onlardan bir farkı yoktu. Ricardinho'nun ne yaptığı belli değil... Ne oyun kurabiliyor, ne ileri ikiliyi besleyebiliyor, ne de savunmasına yardım ediyor... Sambacı Bobo ise, İngiliz savunması arasında kaybolup gidiyor. Bırakın sambayı, vals yapacak gücü bile yok. Gelelim Runje'ye... Takımı 2-0 mağlup, bitime daha yarım saat var. Beşiktaş, pozisyon bulmaya çalıştıkça, Runje sanki 2-0 öndelermiş gibi topu oyuna geç sokuyor, vakit geçiriyor. Tribünlerdeki homurdanmalar, hızla tepkiye dönüşüyor. Hırvat kaleci ise kafasını "Siz görürsünüz'' dercesine sallamaya, ceza sahasında bir o yana, bir bu yana volta atarak kendi kendine konuşmaya başlıyor. Sonunda Tigana da çileden çıkıyor ama artık çok geç... Çünkü hakem bitiş düdüğünü çalıyor. Taraftarlar, yenilgiye rağmen takımlarını çağırıyor ve alkışlıyorlar. Runje ise tribünler yerine hızlı adımlarla soyunma odasına kaçıyor... Bu hareketin; gol sonrası elini şortuna soktuğu için kovulan Nouma'nın yaptığından ne farkı var ki? Sadece anlatım şekli farklı, o kadar... Yazık oldu ama... Kime mi? Aşık oldukları renkleri sonuna kadar destekleyen "beyaz" taraftara tabii ki...