Yazık! Haftalardır 'futbol' adı altında sergilenen oyuna bakıyorum, aklım sırrım ermiyor, kafam karışıyor. Çünkü bırakın Fenerbahçe'nin büyüklüğünü ve çubuklu formayı, futbolu da inkâr eden bir futbol. Taraftara hiçbir şey, hiçbir pırıltı da vadetmiyor. Tam tersi sabırsızlığa ve paniğe sürüklüyor. Bu öncü depremler, sadece büyük bir depremi tetikliyor. Bozgun sessizliği tribünleri kuşatmaya başladı bile. Böyle gitmeyeceği kesin. Hayatım boyunca kelle avcılarına da, kelle avcılığına da karşı çıktım. Çünkü medya engizisyonlarında kurban edilenlerin haddi hesabı yok Fenerbahçe'de. Bu takım son 3 sezonu forse eden takım değil miydi? Ligin kondisyon canavarı değil miydi? Son 15 dakikada oyunu istediği gibi forse eden takım değil miydi? Oyunun son saniyesine kadar mücadele eden bir takım değil miydi? Peki takviye de yapılmasına rağmen birden bire ne oldu da enkâza dönüştü. Artık tartışılacak hiçbir şey yok. Bir kan uyuşmazlığı olduğu da, bu anlayışla her geçen hafta hedeflerin gerisine düşüldüğü de kesin. İşin garibi Zico anlayışının yerleştirdiği bombaların pimini de sahadaki futbolcular çekiyor. Olan da Fenerbahçe'ye ve yıllardır onu elbirliği ile ayağa kaldırmak için varıyla yoğuyla büyük bir mücadele veren taraftarı ile yönetimine oluyor. Çok yazık! Başkan Aziz Yıldırım'ın "Fenerbahçe'ye bir lira zararım olduysa bunu hayatımla öderim!" konuşmasına şapka çıkartırım. Her insan, her lider gibi zaman zaman o da hatalar yapmıştır. Ancak bunlar 'iyi niyetten' ve 'sabırsızlıktan' kaynaklanan yanlışlardır. Maalesef futbol efsanesi Zico da bir 'iyi niyet' hatasıdır. Takım giderek çatırdarken, en azından 'bilinç zenginliği' ve 'dayanışma ruhu' göçük altında kalmaktan kurtarılmalıdır. Çünkü hatadan dönebilmek de bir erdemdir.