İzmir hamamı Maça buz gibi bir pet şişeyle girdim. Skorborda baktım, ısı 39 derece. Yani gündüzün değil, gecenin sıcağı. Bir gün önceki Meduna trajedisinden sonra basın tribünündeki arkadaşlarla şöyle bir karara vardık; "Maçın mazereti var..." Öyle ya sahadaki futbolcular da birer insan. Bilim adamları böyle bir havada futbol oynamanın ne kadar "ölümcül" riskler taşıdığını bas bas bağırıp duruyorlar. Bu arada hatırlatıyım benim buz gibi pet şişe maçın 15. dakikasından sonra hamam suyuna döndü. Sahada koşmanın mümkün olmadığı böyle bir atmosferde hiçbir futbolcuya eleştiri getiremeyiz. Hem Beşiktaş, hem Denizlisporlu futbolcular yüksek tempoya gerek duymadan haklı olarak düşük tempolu bir maç oynadılar. Aklımızda kalanlar şunlar: Delgado'nun sağdan ortası, Gökhan Zan'ın çok şık kafasıyla ağlara giden ilk Beşiktaş golü. Bobo'nun birkaç şut denemesi... Birisinde ayakları birbirine dolanmasa, kesin gol olurdu. 'Hava serin olsaydı Gökhan-Bobo ikilisinden iyi bir hücum gücü olur muydu?' diye düşünmedik değil.
Taktik ve ayrıntı yok Denizlili Selehattin'in iki net fırsatı buharlaştırması... Sonra ikinci yarı başladı. Skorborda baktım ısı bir derece düşmüş. Yani 38 derece. Bir ara İbrahim Akın'ı sahada gördüm. Bir sağdan, bir soldan taze kuvvet olarak birkaç oturaklı bindirme yaptı. Birisinde kaleciyi geçti kaleyi tutturamadı. Ötekinde ise bu kez direğe tosladı, dönen topu Delgado ağlara adeta çiviledi. Maçın taktik kurgusu ve öteki ayrıntıları için inanın bir şey yazamayız. Ancak deniz kenarında insanların ayaklarını suya sokarak serinrlemek isteyecekleri bir havada biz "cehennem sıcağında" maç seyrettik. Maçta herhangi bir hır-gür olmadı. Karşılıklı saygı ve sevgi içinde dakikalar eriylip gitti. Stadı terk ederken tekrar skorborda baktım; ısı 36 derece! Oynayana da, seyredene de bravo.