Bataklığa girmeye niyetim yok 30 yıldır şu futbolun (profesyoneli olarak) içindeyim. Hatta tam göbeğindeyim. Şampiyonluk gördüm, kupalar kaldırdım, gol krallıkları yaşadım. Fenerbahçe'nin ve Milli Takım'ın kaptanlıklarını yaptım. Kurslara gittim, antrenörlük diplomalarını aldım, soyunma odalarının kokularını içime sindirdim. (yaşamayan pöf der ama o kokular özleniyor be..) 15 yıldır spor yazarlığı yapıyorum. Her şey değişiyor. Tesisler, malzemeler, taktikler, sistem, profesyonellik. Ama hâlâ değişmeyen tek şey var; o da kafa yapımız. Hala 40 yıl öncesinde kalmışız. Hiçbir çözüm üretmeden, alternatif getirmeden, eller taşın altına sokulmadan işin en kolay yanını seçip sadece kelle avcılığı yapıyoruz.
Ne yapmak gerekir, nasıl yapmak gerekir gibi soruları gündeme getirmeden, o gitsin bu gitsinlerle sayfaları dolduruyoruz. Yahu kardeşim hâlâ anlayamadınız mı; sorun kalanda, gidende değil. Geçen yazımda Fenerbahçe'den örnek verip Didi'den Daum'a kadar görev yapan teknik adamları sıralamıştım. Kimler gelmiş, kimler geçmiş, değişen ne olmuş. Allah'tan ligler bitti. Hagi'yi gönderdiler, rahatladılar. Del Bosque'yi gönderdiler, rahatladılar (sıra Rıza'da). Ziya Doğan'ı da Trabzon'dan gönderdiler, rahatladılar. Daum'u gönderemediler (müsade etmedik), çıldırdılar. İmdatlarına Milli Takım yetişti. Şimdi hep birden Ersun Yanal'a yükleniyorlar. Aynı Şenol Güneş'e yüklendikleri gibi. Ama her ne hikmetse Yanal'ı kendilerinin adeta zorla getirdiklerini unutuyorlar ya, helal olsun. Kendin getir, canın sıkılsın, sonra yeni kurbanlar aramaya devam et. Yemin ediyorum, 40 yıl önce de aynı olaylar yaşanıyordu. Milli maça çıkmadan bir hafta önce aslanlar kaplanlar, 'Vatan Millet Sakarya' edebiyatı, maç biter yuhalanırsınız, Özarı istifa veya Türel istifa... Bizlere de "Bu formalar size yakışmaz'' gibi methiyeler (!) Bakın Allah aşkına o günlerle bugünler arasında fark var mı. Neymiş Avrupa şampiyonunu içerde ve dışarda yenememişiz. Bu bir çizgidir. Ben de diyorum ki Avrupa şampiyonu iki maçta da bizi yenememiş. Bir Hakan Şükür'le Ersun'u mahvettiniz. Şimdi purolarınızı yakıp keyfediyorsunuz. Hakan Şükür'le ne olacaktı ki? Dünya Kupası'nda kore maçına kadar 10 kişi oynamadık mı (Hakan sahada yoktu) veya Letonya'ya elenirken niye kurtaramadı. Gürcistan'la berabere kalırken neredeydi? Çok da gol attı, doğrudur. Ama artık yaşlandı. Ben olsam kadroya alır, son 10-15 dakika oyuna sokardım ama tek bir futbolcu için kendi teknik adamımı da yemezdim. Peki ben o teknik adamı (Ersun Yanal) getirir miydim? Hayır. Medyamız "Ersun gelsin gelsin'' derken ben daha kariyerini tamamlamamış bir hocanın Milli Takım'a gelmemesi gerektiğini ve erken olduğunu söylüyordum. Şimdi kadere bakın. Hangi fikirler nasıl değişmiş? Dünya Kupası'na giderken ikinciliği ucundan yakalamış Avusturya ile kapışıp Kore'ye gitmiştik. Hatırlayın, Makedonya ile Bursa'da zor bela 3-3 berabere kalmıştık. Durun bakalım, şu maçlar bitsin hele. Bakarsınız ikinci oluruz, Almanya'ya gideriz. Öyle bir olasılık varken teknik adamı gönderemeye çalışıp futbolcuları yuhalamak doğruysa, siz doğru olanı yapın. Aslında bunun yanlış olduğunu herkes biliyor ama tersini yapıyorlar. Çünkü halkın nabzını iyi biliyorlar. Nabza göre şerbet veriyorlar. Böyle okunmak istiyorlarsa okunsunlar. Ben istikrar adına Daum'u savunduğum gibi Yanal'ı da savunurum. Popülizm bataklığında bulunanlar, bizim gibi düşünenleri de o bakatlığa çekmek istiyorlar ama yemezler. Kendi adıma 15 yıldır girmedim, bundan sonra da girmeye hiç niyetim yok.