Aya gidiyorum! Sponsorların ve çekirdekçilerin istila ettiği İnönü tribünleri, karnaval alanında donma tehlikesi geçiren insanlarla doluydu. Uzaktan bakıldığında kıpkırmızı giydirilmiş cehennem girişini andıran İnönü Stadı, görselliğin ve şovun doruk noktasında iken Eskimo evlerinin dış kapısını çalıyordu. Akdeniz ikliminin o sıcacık ve ateşli kimliği acaba hangi G.B.T.'ye takılmıştı. Çekirdek firmalarının Biletix'ten daha fazla hasılat yaptığını anlatmaya çalışsak, olayın vehametini ve hazin sonunu kare içinde işaretleyebilir miyiz? Manchester ve Milano'dan verilen örnekler ne kadar subjektif ise, Milli Takım oyuncularının tribünler konusundaki isyanı o kadar objektiftir. İlle de Manchester tribünleri, ille de İngiltere maç kültürü diye tutturan zihniyet sonun başlangıcına gelindiğini bu milli maçtan sonra artık anlamalıdır. İtalya'nın yalnızca Milano'dan var olmadığını; Palermo'nun, Lazio'nun, Bari'nin de birer İtalya şehri olduğunu artık bilmelidir. Ve bilinmelidir ki, gerilimi ve stratejisi yüksek G.Saray-F.Bahçe Türkiye Kupası finali ve Türkiye-Yunanistan milli maçı, uygulanan yanlış bilet politikası nedeniyle sükutu hayal ile sonuçlanmıştır. (Ya da bilerek yanlışlık yapılmıştır.) 90 dakika bağırmak ve takımı ateşlemek bir eylemdir. Bu eylemi de gerçekleştirmek kuşkusuz genç işidir. Motive etmesi beklenen kapalı tribün kaç paradır? - 110 milyon lira. Kapalı kaç koltuktan ibarettir? - 5840 (Bir de 5149 var, ama onun konumuzla alakası yok!) Şu andaki ülke ekonomisinde bırakın 5 bin küsur kişiyi, tezahürat etmek için maça gelip de 110 milyon lira ödeyecek 2 bin adet genç delikanlı bulun, ben de aya çıkıp Yuri Gagarin'e nazire yapacağım. Ama deseydiler ki; "Beşiktaş kapalısında kombine sahibi 1000 kişiyi milli maça davet ediyoruz. Bu milli görevdir. Bunun da organizasyonunu tribün liderlerine bırakıyoruz.'' İşte o zaman bütün Türkiye'ye gümbür gümbür bir tribün, canlı canlı bir milli takım ve gıcır gıcır bir 3 puan hediye ederdik. Futbol kamuoyuna hürmetlerimle...