Büyük olmanın sırları... Beşiktaş'ın son kongresinde seçimi kaybeden Fikret Orman, yeniden aday olup olmayacağı sorulduğunda siyah-beyazlıların durumunu ortaya koyan bir yorumda bulunuyor: 65 milyon dolar borcun altına girmem. Galatasaray'ı içinde bulunduğu borç batağından kurtarma iddiasıyla seçim kazanan Özhan Canaydın, transfer hamlelerindeki "mat"lar nedeniyle borç hanesinin ikiye katlanmasına engel olamıyor. Ekonomik olarak en rahat kulüp görünen Fenerbahçe, 63 milyon doları sözleşmeye dayalı, 15.5 milyon YTL'si sözleşmeye dayalı olmayan, borç açıklıyor. Türkiye'nin en pahalı 3. transferini gerçekleştirip Anelka'yı alıyor ama 2004 bütçesindeki 8.5 milyon dolarlık açık da gitgide büyüyecek gibi gözüküyor.
Bu, şu demek: Üç büyükler krizde. Kimse görmek istemiyor ama futbolumuzun temel direkleri ciddi bir krizde. Üstelik de UEFA kriterlerinin tam olarak uygulanacağı 2007'ye topu topu 2 sene kaldı. Ama kulüpler ne yapıyor? Günü kurtarıyor. Geçen yıl olduğu gibi, ondan önceki sezon olduğu gibi, 10 sene önce yaşandığı gibi "günü" kurtarıyorlar. Hakemle, federasyonla, rakiple uğraşıyorlar. Bakın arşive, kulüpçülük anlayışının bir adım öteye gitmediğini göreceksiniz. Çünkü neredeyse her yönetim ve her yönetici, "Benden sonra tufan" düşüncesini taşımış, taşıyor. Rakibinin kötü olmasını, çökmesini diliyor ve böyle olması için de gayret gösterebiliyorlar. Beşiktaş'ın stadı yenilenirken siz diğer büyüklerden "Bizim stadımızı kullanın" davetini hiç duydunuz mu? Ya Fenerbahçe stadında inşaat yaparken benzer bir girişimi? Bir tek Galatasaray'a önceki sezon Beşiktaş'tan davet geldi. Ama onlar da tamamen duygusaldı (!), İnönü'de oynamanın bedeli olarak 5 milyon dolar istedi. Oysa Almanya'da Borussia Dortmund iflasın eşiğine geldiğinde ilk yardım eli en büyük rakibinden, Bayern Münih'ten geldi. Bayern, ekonomik darboğazda ve düşme hattında olan Dortmund'a Samuel Kuffour ve Vahid Hashemian'ı bedelsiz kiralamayı teklif etti. Her ne kadar prensip anlaşması resmiyete dönüşmediyse de Bayern'in girişimi "büyük olmanın" en güzel örneklerinden biri olarak futbol tarihine geçti. Çünkü Bayern biliyor ki, kendisi ile birlikte G-14'te yer alan Dortmund'un ayakta durması öncelikle kendi lehine. "Rakibinizin gücü kadar güçlüsünüzdür" derler. Ezeli rakibinin zayıflaması ya da rakibinin olmaması sonun başlangıcıdır aslında. Gelmek istediğim nokta şu: Üç büyüklerin yöneticileri günlük hamleler ve yıpratıcı rekabet nedeniyle sona doğru gidiyorlar. Daha doğrusu kulüpleri götürüyorlar. UEFA kriterleri ortadayken bile umursamaz davranabiliyorlar. Aslında güçlerini birbirleriyle yaptıkları rekabetten aldıklarını görmüyorlar. Geçmişin iyi mirasını yiyip, kötü mirası katmerli hale getiriyorlar. Üç büyükler kapıdaki tehlikeyi görmeli ve geçmişteki örnekler gibi birbirleriyle çıkar ortaklığına girmeli. Mesela ilk adım, Fenerium, GS Store, BJK Store'un ortak satış noktaları oluşturmasıyla atılabilir. Büyük alışveriş merkezlerindeki bu birliktelik hem taraftarlar arası yakınlaşmayı, hem de kulüpsel mali paylaşımı artırabilir. Futbolun artık günlük düşünen, "Şu istifa etsin", "Bu kurumun başkanı gitsin" gibi demode sözlerle seçilmişlere saldıran Don Kişot'lardan kurtulması lazım. Yoksa, amatör liglerde can çekişen asırlık ve köklü kulüplere yeni ortaklar gelebilir!