Dün geceki maçın özeti şu: Maça daha iyi hazırlanan ve karşılaşmayı baştan sona kadar kazanmak için oynayan takım galibiyete ulaştı. Gerçekten de Galatasaraylı futbolcular, oyunun başından sonuna kadar kazanma şevklerini hiç yitirmediler, beraberliğe razı olmadıklarını her topa üç kişiyle basarak gösterdiler. Sonuçta da gülen taraf sahaya beraberlik için çıkan Fenerbahçe değil, galibiyetten başka hiçbirşey düşünmeyen Galatasaray oldu. Daum maçı, daha kulübede kaybetti. Sahaya çıkardığı 11, sadece 0-0'ı düşünen bir kadroydu ve oyun boyunca mahkum oynadı. Herhalde Şampiyonlar Ligi maçları da dahil sarı-lacivertli takım hiçbir karşılaşmada bu kadar tırsak bir oyun oynamamıştır. Dolayısıyla Daum'un bu korkak ötesi oyun anlayışı Hagi'nin işini kolaylaştırdı. Galatasaray rakip sahaya yıkılan oyun çerçevesinde beklenilenin üzerinde pozisyon buldu. Üst üste kaçan pozisyonların ardından aradığı golü ikinci yarıda buldu. Tabiki Hagi'yi hem takımı maça iyi hazırlaması, hem de bitmek tükenmek bilmeyen kazanma hırsını aşılaması nedeniyle kutlamak lazım. Bir başka önemli olay Türk futbolunun üç gün arayla üst düzey iki maçı kaldıramamasıydı. Dün buna açık bir şekilde gördük. Manchester karşısında çok iyi futbol oynayan Fenerbahçe gitmiş, maç bitse de gitsek havasında bir Fenerbahçe gelmişti. Düşünün Galatasaray'ın attığı gol bile sarı-lacivertli takımı kamçılamaya yetmedi. Çünkü Fenerbahçeli oyuncuların beyinlerinden sonra ayaklarında da derman kalmadı. Maçın hakemi Cem Papila'ya gelince. Herhalde dün geceki maçtaki yönetimini görenler, bu hakemin istediği zaman nasıl Avrupa standartlarında maç yönettiğini gördüler. Gönül isterdi ki geçen seneki 5 kırmızı kartlı, Beşiktaş-Samsun karşılaşmasında da aynı yönetimi göstersin. Çünkü Avrupa'da maç almak istiyorsa dün geceki modern anlayışı ve karttan kaçınan yönetimini her maçta tekralaması gerekiyor.
Selçuk MANAV